28 Kasım 2008 Cuma

Hayatın köşeleri ...

Hayata karşı köşelerim var benim, bazen çıkıveriyor sivriliklerim. Anlamam ben öyle grilerden ... Ya siyah ya beyaz, ya var ya yok, ya evet ya hayır benim için her şey... Ortası yoktur hiç bir şeyin...
Bazen geçiyorum karşıma, hesaplaşıyorum kendimle. Artık değişmelisin Demet diyorum yakalamalısın grileri, törpülemelisin tüm sivriliklerini, kırmalısın bir bir hayatın köşelerini... İşte o zaman alıyorum kağıdı kalemi elime , hesaplıyorum geleceği. Korkuyorum... Biliyorum, ileride Yiğit'im kendi kararlarını kendi verecek. Kimbilir belki başka bir ülkede, belki de başka bir şehirde yaşayacak, belki hiç istemediğimiz bir evlilik yapacak, belki dinini belki de cinsiyetini değiştirecek.
Sıkılıyorum, bunları hiç düşünmek istemiyorum. Bildiğim tek şey Yiğit nasıl yaşarsa yaşasın hep onun yanında olacağım ve onu çok seveceğim. Yiğit'imi kaybetmek istemiyorum onun için başlıyorum kırmaya hayatın köşelerini...

27 Kasım 2008 Perşembe

Bu Sabah ...

Hiç uyanmak istemiyorum. Hele yataktan çıkmak hiç istemiyorum. Yağmur mu yağıyor ne? Sanki yatak odasının camı dillenmiş, su damlacıklarının vuruşlarıyla... Her damla beynimde zonkluyor, pat pat pat diye... Zaten hava da daha aydınlanmamış. Offff azıcık daha uyku ne olur? Bilmem dün gece kaç defa kalktım. Artık saymıyorum bile... Uyumak istiyorum, yorganı üzerime çekip saatlerce, günlerce hatta haftalarca hiç kalkmadan uyumak. Yoruldum mu artık ne? Sanki şarjı bitmiş pil gibiyim. Elim kolum kalkmıyor. Çalışmıyor, çalışamıyorum.

İçeriden gene bir ağlama sesi kulaklarımda çınlıyor. Hoooop yataktan fırlıyorum. İri bir çift mavi göz buğlanmış, bana bakıyor. İrkiliyorum, yoksa hissettimi ne sızlanmalarımı? Kızıyorum, bütün düşündüklerim için kendime. Offf içim sızlıyor, utanıyorum. Alıyorum kuzumu kucağıma , sarılıyorum. Öpüyorum, öpüyorum, öpüyorum....

26 Kasım 2008 Çarşamba

Şirvan ...




Birkaç gündür medyada yer alan Şirvan'ın haberleri acayip canımı sıkıyor. Okudukça, seyrettikçe içim acıyor. Kızıyorum, onu bu hale getiren trafik canavarına ama en çokta şirvan'ın babasına... Şirvan'ın iyileşmesi için kök hücre nakline ihtiyacı var. Tabiki bunun içinde doğal olarak babasına.
Dün sabah bir programda şirvanın annesi altı yıl önce boşandığı eşine sesleniyordu. Aynen aktarıyorum''Kızımızın yürüyebilmesi için tüp bebek yapmamız lazım. Senden hiçbir beklentim yok.Kızımız için sana yalvarıyorum ne olur gel''diyordu. Türkiye'de resmi nikahı olmayan çiftlerin tüp bebek yapmasının yasak olduğu söylendiğinde ise kızı için gerekirse tekrar eski eşiyle evlenebileceğini söylüyordu, o koca yürekli anne... Yeter ki şirvan iyileşsin diyordu. Anlamadım, anlayamadım, anlayamayacağımda bu yalvarışlar karşısında sessiz kalan babayı...
Birden işten çıkıp, evimize gidip oğlumuza sımsıkı sarılmak istedim.Korkma kuzum, şartlar ne olursa olsun ölünceye kadar babanla ben hep senin yanındayız demek istedim.


BİRAZDA BİZDEN HABERLER...
En sonunda zaman bulup alyanslarımızı değiştirebildik.Pazartesi günü Zehra Hanım'ın( oğlumuzun bakımında bize yardım ediyor) tam gün çalışmasını fırsat bilip öğleden sonra aşkımla ufak bir kaçamak yaptık. Önce güzel bir yemek yedik.Daha sonra gidip ,aşkımın ısrarla almak istediği, o klasik hani annelerimizin hatta ninelerimizin taktığı kalın ,yuvarlak ,sarı alyanslar var ya işte gidip onlardan aldık.İçine evlendiğimiz tarihi ve isimlerimizin baş harflerini (D.Y.B) yazdırdık. Yiğitçik artık yüzüğümüzlede bizimle :))))))))

24 Kasım 2008 Pazartesi

Kutu Kutu Pense ...




Son zamanlardaki oyunumuz. Üçümüz geçiyoruz salonun ortasına ve başlıyoruz söylemeye ;


kutu kutu pense
elmamı yerse
arkadaşım Yiğit
arkasını dönse


Bilmem bundan ne anlıyor ama kıkır kıkır gülüyor. Sanırım etrafımızda dönmemiz hoşuna gidiyor. Açıkcası bizim de hoşumuza gitmiyor değil. Düşünsenize eskiden arkadaşlarınızla oynadığınız oynu şimdi çocuğunuzla oynuyorsunuz. Hani derler ya kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, şimdi bizimkide o hesap. Hele birde bu oyun işini çok fazla uzatmasak değmeyin keyfimize. Ama Yiğit'i zaptedene aşk olsun. Bir, iki, üç derken bitmek bilmiyor kutu kutu pense... En sonunda, yok artık Yiğitçik bizden pas deyip havlu atıyoruz kuzucuğa. Bakıyor, bizi kandıramayacak başlıyor kendisi, mevlana gibi dönmeye....

23 Kasım 2008 Pazar

Haftasonumuz



Gene bir haftasonunu telaşlı deviriyoruz.Rutin yapılan cumartesi temizliği, bir süredir toplanmak için beni bekleyen aşkımın dağınık gardırobu(Aşkım, lütfen artık biraz DÜZEN istiyorum!!!). Gelen ve görünce sevinç çığlıklarıyla karşılanan annemgiller ile yapılan şımarıklıklar , yiğidom belki bir umut yer diye denenen yeni yemek tarifleri (ıspanaklı ev makarnası ve levrek balığı çorbası) ve akşam teyzecik bizde kalınca kuzucuğumu bırakıp arkadaşlarla yenen kaçamak bir akşam yemeği..... Açıkcası yorgun bir haftanın ardından bu yemek bana hiç fena gelmedi. İki saat dur yapma etme demek yoktu.Hoş yiğidom yemekte ara ara telefonumuzdaki resimleri ve son yaptıklarıyla hep yanımızdaydı.Malum biz anneler çocuklarımızı anlatmaya bayılırız. :))))))

Bu arada bir süredir oğlumuzu, hayvanat bahçesine götürmek istiyoruz. Kitaplardan gösterdiğimiz hayvanları yakından görünce nasıl tepki vereceğini açıkcası çok merak ediyoruz. Hayvanlardan korkup ağlayacak mı yoksa onları sevip dokunmak mı isteyecek, bilmiyoruz. Zannedersem uzun bir sürede bilemeyeceyiz. Çünkü koskoca İstanbul'da çocuklarımızı götürebileceğimiz bir tane hayvanat bahçesi YOK. Acaba yanlış mı biliyoruz belki vardır da bulup götürürüz diye bugün tekrar araştırdık, maalesef YOK. Eskiden Gülhane Hayvanat Bahçesi vardı ama orasıda kapatılmış. Hoş 2007'den beri Gaziosmanpaşa civarında büyük bir hayvanat bahçesi yapılıyormuş. Kimbilir ne zaman biter. Valla bugün bir ara gözümüzü karartıp Darıca Hayvanat Bahçesine gidelim dedik ama ne havaya ne de bizim kuzuya güvenemedik. Malum artık arabada eskisi kadar rahat durmuyor.Kerata büyüdüde araba koltuğunda oturmak istemiyor. Eh artık hayvanat bahçesinin bitmesini bekleyeceğiz.

Neyse bu arada ev yapımı ıspanaklı makarna hiç fena olmadı. Hafta içi, belki sizde kuzunuza yapmak istersiniz diye tarifini vereceğim. Şimdilik hoşcakalın.....

21 Kasım 2008 Cuma

Hadi anneciğim,e e eee

Sabaha karşı 5 ve benim esnemekten ağzı yırtılmış bir vaziyette kuzucuğuma böyle diyom.Hadi annecim e e eee hemde son 1.5 saattir.O da inatla uyumak değil oynamak istiyor.Valla ne yalan söyleyeyim korkuyorum bu saatte oyun oynarsak alışkanlığa döner diye.(acayip meyilli) Bu yüzden yaptığı bütün şirinlikleri görmezden gelip uyutmaya çalışıyom. Tam direncim kırılmak üzereydiki 6:30 doğru uyutmayı başarıyorum.Tabi bu saatten sonra bende uykudan eser kalırmı, kalmıyo.Bende gidip kendime güzel bir çay demleyip bu yazıyı yazmaya başlıyom.Oooo bu arada görseniz bizim kuzucuk mışıl mışıl uyuyo. Eee biraz bana haksızlık gibi oluyo ama neyse... Kuzucuğuma feda olsun bütün geceler :)))))))))))))

19 Kasım 2008 Çarşamba

Dikkat Dikkat!!!!

Arkadaşlar,''annecocuk.com''sitesi son zamanlarda artan bu cocuk tacizleri konusunda çözümsüzlükleri giderebilmek ve daha etkili yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlayabilmek için kampanya başlatmış.Lütfen hep beraber çocuk tacizlerine dur diyelim.http://www.kampanya.annecocuk.com/

Haydi kampanyaya desteğe.....

Robocop Yiğit



Oğlum,sen robocop musun? Evet evet, doğru okudunuz. Bu sabah aşkım, oğlumuza ''Robocop Yiğit'' diye sesleniyordu. Neden mi? Çünkü, dün gecede tıpkı diğer geceler gibi devamlı uyanıp, uyumadı(doğduğundan beri ciddi anlamda uyku problemi var) hem de uyutmadı. Sanki uykusunu almış gibi de sabah 7:00'da ayaktaydı. Tamam bizim de zaten işe gitmek için sabahları 7:00 gibi kalkıp hazırlanmamız gerekiyor. Ama bu sabahta diğer sabahlar gibi fazladan 15 dakikacık daha uyumak istemiştik. Kuzucuğum geceleri bizi o kadar uykusuz bırakıyor ki....

Yok anam ne mümkün gene uykumuzu sabote etti. Yataktan, ben uyandııııııım ağlamasıyla fırladım. Doğruca odasına gidip kuzucuğumu öpe koklaya yatağımıza getirdim. Görmeyin acayip mutluydu. Kocaman maviş gözleriyle sanki odadaki herşeyi ilk kez görüyormuş edasıyla (huyudur) etrafa bakınıp duruyor biryandan da tam anlamlandıramadığımız tuhaf sesler çıkarıyordu. Bu esnada aşkım, yanına yatan oğluna yarı açık gözlerle bakıp''Oğlum, sen ne yiyon, ne içiyon, nede uyuyon ha söyle bakayım yoksa sen robocop musun?''deyip durdu. Zannedersem artık, Yiğitçik babasının fantastik kahramanı olup çıktı. Laf aramızda, o benim doğduğu günden beri en büyük kahramanım.(aman aşkım duymasın) :))))
Bu arada receıvar macerası tam gaz devam ediyor.

18 Kasım 2008 Salı

Yiğit Hayır

Taktı!!! Vallahide billahide taktı.Yiğitcik bugün receivera taktı.Bilmem nerden öğrendi ama televizyonu açık gördümü doğru receiverın önüne yatıp düğmesini kapatıyor.Sonrada yattığı yerden doğrulup iki eliyle televizyon ekranına vuruyor.Bugün bütün gün elim yüreğimde,hayır Yiğit yapma Yiğit diye diye peşinden dolaşıp durdum.Ama nafile taktı birkere...

Artık kesinlikle televizyon sabitliyecisi almamız gerekiyor.Hemde en kısa sürede.Hoş oğlumun bu bitmez tükenmez inadı hayatımızın her alanında var.Özellikle de yemek saatlerinde... İnadım inat deyip sevdiği yemekler dışında (makarna,pilav,köfte,ekmek,meyveli yoğurt ve süt) doğru düzgün hiçbirşey yemiyor.Bugün de akşam yemeğini(brokoli çorbası ve buğday pilavı vardı) yemeği reddetti. Aşkımla beraber ne yaptıysak nafile... Bugün de yemek yemedi.



RESİM SİZİ SAKIN ALDATMASIN

Doktoruna göre bu normal bir süreçmiş.Daha sabırlı ve sakin olmalıymışız.Önümüzde iki seçenek varmış.Ya yapılan yemeği, öğün saatlerinde yemeği reddettiğinde hiç zorlamadan öteki öğün saatine kadar arada açıksa bile (hatta açlıktan ağlasa bile) hiçbirşey vermeyecekmişiz. Ya da öğün saatinde hazırlanan yemeği reddettiği zaman hemen sevdiği yemeği yapıp, yediricekmişiz.Kısacası doktorumuz ya kuralları belirleyip siz koyarsınız ve çocuğunuz sizin kurallarınıza göre yaşar.Ya da ikinci yolu seçip kuralları onun koymasına izin verir ve onun kurallarına göre siz yaşarsınız dedi.Bu tamamen tercih meselesi dedi.Ve biz tercihimizi birinci yoldan yana yaptık.Sizin anlayacağınız evde şimdilik soğuk bir savaş var.Bu arada bende dünden beri ekmek makinasına (bunuda ben yeni keşfettim) :) taktım.Deliler gibi ekmek yapıyorum.hıııımmm inanılmaz güzel kokuyorlar.Herkese tavsiye edilir.Benden bugünlük bu kadar.Bu arada aşkıma teşekkürler... O, Yiğit'le bu kadar ilgilenip oğlumuzu uyutmasaydı bu yazıyı yazamayacaktım. Ben artık aşkımın yanına,film seyretmeye gidiyorum. Şimdilik hoşçakalın...

17 Kasım 2008 Pazartesi

merhaba

Dün akşamdan beri eşimle beraber blog oluşturmaya çalışıyoruz.En sonunda başardık :) Yok blogun ismi,yok başlıgın rengi,yok çercevenin rengi,yok yazı karakterleri,sizin anlayacağınız bize yabancı bir sürü şey... Ama dedim ya en sonunda başardık.Aslında blog bana kısa bir süre öncesine kadar çok yabancı birşeydi.Ta ki bir arkadaşım başka bir arkadaşımızın blogunu benim sık kullanılanlarıma ekleyene kadar... Benim için inanılmaz birşey oldu.Düşünsenize oğlum Yiğit'i,eşim Barış'ı,yemeklerimi özellikle adlarını Demetçe koyduğum uyduruk yemeklerimi,evimizi,ailelerimizi,arkadaşlarımızı, yani kısaca Demet'in dünyasına dair herşeyi yazacak biryer vardı.Ve ben bunu öğrenmiştim.Böylece de benim blog serüvenim başlamış oldu.Bu serüvendeki herkese şimdiden teşekkürler.... Şimdilik hoşcakalın.En kısa sürede görüşmek pardon yazışmak üzere :)