28 Şubat 2009 Cumartesi

Haftasonu Ve Mevzular Arası Yiğit



-Yorgunuuum, hemi de nasıl? Valla yorgunluktan dilim dışarı çıkmış vaziyette post yazmaya çalışıyorum. Oysa hazır bizim uyku canavarını da uyutmuşken şöyle uzaktan bana göz kırpan canım yatağıma da kıvrılıp yatmak varken, bendeniz haldır haldır yiğit beyin bugün yaptıklarını yazıyorum. Tabi bir yandanda göndereceğim resimleri seçiyorum. Artık sabah gene uykulu gözlerle dolaşırız etrafta. Duyar gibiyim kızım zıbarda yat laflarını. Valla arkadaşlar şu aralar uykuda neymiş, yerim ben bu uykuyu modunda dolaşıyorum. Yani bomba gibiyim!! Neyse esas konumuza gelecek olursak bizim kuzu bugün ilk resim dersine girdi. Tek kelimeyle bayıldı. Evden zaten alışkındı boyalara,fırçalara ve hamura. O yüzden hiç yadırgayıp, ağlamadı. Ders saati boyunca sınıf içinde durup, dersin sonuna kadar yapılan bütün çalışmalara katıldı. Özenle süslediğimiz kediyi parçalamaya çalıştı ama olsun. Genelde ilk derslerde çocuklar yapılan çalışmalara katılmıyor hatta bazen ağlıyorlarmış. Ama benim sanat sever oğlum ders bitiminde sınıftan çıkmamak için ağladı. Eee zaten boya kalemini kaptımı evin her köşesine yaptığı çizimlerden belliydi resme karşı duyduğu aşk. Başlarda tamamen masumca odasının yerlerini çizmekle başladı. Bende gafil avlanıp, canım oğlumun yaratıcılığını engellememek adına, hiç sesimi çıkarmadım. Hatta salak gibi destekledim. Nerden bilebilirdim ki yiğit bey'in bu konuda sınır tanımayacağını. Hınzır, çaktırmadan evdeki bütün parkeleri, kapıları, duvarları kendi çalışma alanı haline getirdi. Hatta bulaşık makinası ve buzdolabının kapaklarını da. Sizin anlayacağınız o karalıyor ben temizliyorum. Ve bu kısır döngü halinde tam gaz devam ediyor. Bende İmdaaaaat durumu!!!! Yok ama kendim ettim kendim buldum. Şimdilerde yapma etme oğlum, kağıdın ve boyama defterinin dışında bir yer çizilmez desemde, yok anam dinleyen kim. İyi mi bide oğlumun gözünde şimdiden tutarsız bir anne oldum. Al sana yaratıcılık.

-Resim dersinden sonra oyun grubuna girdik. Bu hafta oyun grubunda konu atlardı. Ben at o kovboy oldu. Bir aşağı bir yukarı, dört nala gittik. Geçen haftalarda katılmadığı paraşüt açma ve tırmanma oyunlarına bu hafta katıldı. Her hafta katılım gösterdiği oyun sayısı artıyor. Tabi millet orda oyun oynarken banane ben kaydıraktan kayacam ya da top oynayacağım gibi tripleri var. Bu istekleri kriz haline dönüştürmeden (2 yaş sendromu) çözüyoruz. Ama genede bu iki saat boyunca yapılan ne boyalar ne de hoplamak zıplamak kuzuyu birazda olsa yormuyor. Valla ben yorgunluktan ölüyorum, o bana mısın demiyor. Eve gelince gene tam gaz kaldığı yerden devam ediyor. Evet kaldığı yer dedim çünkü bizim kuzu hiç durmadan, sırayla evdeki odaları dağıtıyor. Şu aralar işi itinayla oda dağıtmak. Arkadaşlar, kaşla göz arasında kitaplığı,mutfağı, odasını, cd'leri hatta kapıyı açık gördümü banyodaki kovaları. Hele o kovaların birinin içinde su varsa değmeyin kuzunun keyfine. Hiç abartmıyorum 15 dakikada ev tanınmaz bir hale geliyor. Bende gene imdat durumu!!!

-Yarın Barış evde yok. Malum fotoğrafcılık kursu başladı. Yarın sultanahmet'te tüm gün fotoğraf çekimleri var. Eğer ikna edersem onun gözünden, sultanahmet resimlerinin bir kaçını size yayınlarım. Valla bende koca bir gün evde kös kös oturmak yerine, yiğit'i mohini'ye götüreyim diyorum. Geçen gittiğimizde atölyelerin hepsi kapanmıştı, görememiştik. Hoş yarında hangi saatte ne var bilmiyorum ama gene de götüreyim diyorum. Artık tamamen şansımıza kalmış. Eğer hava biraz da güzel olursa azıcıkta dışarda ana oğul dolaşırız. Ama daha önce yiğit varken tek başıma araba hiç kullanmadım. Yolda durduk yere ağlar diye ödüm kopuyor.Valla ben zaten panik bir tipim, kimbilir o halde artık ne olurum allah bilir. Ama yiğit'le beraber araba kullanmaya bir yerden başlamak gerekiyor. O yerde benim için yarın.

-Son zamanlarda evde hayvan seslerini taklit etme furyası başladı. İnek gibi möö'leyip, kuzu gibi meee'liyoruz. Tabi kedi, köpek, kuş ve kurbağa seslerinden hiç bahsetmiyorum bile. Onları yapalı çok oldu. Yarım yamalakta domuz gibi oink oink demeye çalışıyor. Bide bir umursamazlık havasında herşeye ''amaaan'' deyi veriyor. Ağladığı zamanlarda ben yanına gidip ''ne oldu oğlum'' diye sorardım. Şimdi hem ağlıyor hem de kendi kendine ''nolduuu'' diyor. Çok komik gözüküyor.

-Şu aralar Aletha Solter'in Çocuk Yetiştirme Rehberi adlı kitabını okuyorum. Daha doğrusu fırsat buldukça okumaya çalışıyorum. Kitap, doğumdan yetişliğe kadar uyuşturucudan korunmuş çocuk yetiştirme taktiklerini anlatıyor. Malum ülkemizde uyuşturucu kullanım yaşı ilköğretime kadar indi. Kitabı bitirdikten sonra 0-3 yaş kısmını özet geçerim size.
- Geçenlerde gazetede okudum, herkesin çılgınca seyrettiği (internette ayda 2 milyon kişi tıklıyormuş. Düşünün artık, çılgınlığı) Zeitgeist belgeselini. Henüz biz seyredemedik. Eğer izlemek isterseniz ''zeitgeist the movie'' deyince nette çıkıyormuş. Ama iki gündür denememize rağmen biz başaramadık. Neyse okuduğum kadarıyla, iki film birden varmış. Kısaca dünyadaki her şey yalanmış. Dinlerin hepsinin yalan olduğunu (islam hakkında bir şey söylenmiyormuş), incil'in astrolojik bir metin olduğunu ve isa'nın da aslında var olmadığını söylüyormuş. 11 eylül için bir takım komplo teorileri sıralıyormuş. Ve var olan ekonomiden ve sistemden bahsediyor, demokrasi yoktur deniliyormuş. Yani sistem demokrasisi vardır deniliyormuş. Sonra da bu sistemin çökmek üzere olduğundan, yaşanılan krizinde bunun habercisi olduğundan bahsediliyormuş. Valla biz acayip merak ettik. Ama nette bir türlü bulamıyoruz. İki gündür barış'la aramızdaki mevzu bu... Acaba mı?
- Belediye seçimleri geçsede, bizde artık şu gürültü kirliliğinden kurtulsak. Valla dakka başı penceremin altından geçen ve bir türlü ne söylediğini anlayamadığım, seçim arabalarından bana öhhh geldi. Evde, iş yerinde kısacası her yerde onların sesi benim kulağımda.

-Evde son birkaç aydır televizyonsuzluktan kaynaklanan bir sessizlik var. Yaklaşık 2 aydır yiğit ayaktayken hatta genelde yattıktan sonra bile, evde hiç televizyonu açmıyoruz. Ben oğluna tv karşısında bir kaşık fazla yesin diye yemek yediren, hatta baby tv yararlı deyip gün içinde ara ara baby tv. seyrettiren, anne grubundandım. Ama kötü bir tecrübeyle bunların hepsinin oğlum için çok zaralı olduğunu öğrendim. O yüzden bizim evde, eski dost yeni düşman televizyon, artık yok. Valla, iyiki de yok. Daha çok oyun oynar, daha çok üreten ve birbiriyle daha çok konuşan bir aile olduk. Televizyonsuz bir hayat herkese şiddetle tavsiye edilir.

- Son günlerde yiğit'in eline yemesi için bir şey verdiğimde, doğruca odasına gidip, yatağının üstüne çıkıyor. Orda yiyor veya parçalayıp atıyor. Aslında ben ona koltuğun üstünde yemesini öğrettim ama yiğit, odasında yemeyi tercih ediyor. Sanırsam aitlik duygusundan.
-Yiğit 20 aylık olduğu zaman yatağının kafesini çıkarmıştık. Başlarda uyku esnasında yere düşer diye korktuk ama çocuğumuz yatağında özgürce yatmalı deyip çıkarttık. İyiki de çıkartmışız. Şimdi gece uyandığı zaman çıplak ayaklarla koştura koştura yanımıza geliyor. Kuzuyu ortamıza alıp, maaile sarılıp uyuyoruz. Mutluluk bu olsa gerek. Valla birden oğlumu öpmek istedim. Arkadaşlar bu yazı burda biter, bendeniz de oğlumu öpüp, yatağına gider.

22 Şubat 2009 Pazar

An'lar

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,ikincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar.
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim,seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya,Daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardan olurdum.
Farkında mısınız bilmem, yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar, siz de "an"ı yaşayın.
Hiçbir yere, yanına; termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan gitmeyen insanlardanım ben.
Yeniden başlayabilseydim, ilkbaharda, papuçlarımı atardım.Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayakla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer...
Ama işte, 85'imdeyim ve biliyorum...
Ölüyorum...
Jorge Luis Borges

Ufak bir paylaşım ...




Eğer yeniden başlayabilseydim;
Yine böyle bir aileye,
Yine böyle arkadaşlara,
Yine böyle bir eşe,
Yine böyle bir YİĞİT 'e,
Ve yine milyarlarca kez resimlerdeki an'ları yaşamak isterdim ...

19 Şubat 2009 Perşembe

Nerde kalmıştık ...

Şu anda tam da başlıkta olduğu gibi hayatımızın nerde kalmıştık kısmını yaşıyoruz. Yaklaşık 1.5 ay önce bir uzman tarafından oğlumuza saçma sapan bişey yapıştırıldı. O günden beri kadının söyledikleri hala kulaklarımda çınlıyor. Güle oynaya gittiğimiz yerden resmen hayatımızın içine edilmiş bir şekilde çıktık. Sanki hayatımızın tam ortasından bişey geçti ve biz ikiye bölündük. Tabi bu arada gidilen peşpeşe doktorlarla en sonunda oğlumuzun korkulan gibi bir durumu olmadığını, kuzunun turp gibi sağlıklı olduğunu öğrendik. Ama bu sürede ne çektiğimi yaşadığım gel gitleri gelin bide bana sorun. Hayatımda iki kere bu kadar acı çektim. Birincisinde yiğit'e hamileydim, ikincisi de şimdi. Yiğit bize şu ana kadar sonu güzel biten iki tane kötü süpriz yaptı. Valla üçüncüsünden ödüm kopuyor.Konunun ne olduğunu yazmayacağım. Çünkü oğluma ait bu blogda istiyorum ki onun hayatına dair hep güzel şeyler yer alsın. Umarım bundan sonra yiğit bize hep güzel süprizler yapar.



Baktık bizim kuzu gayet sağlıklı, doktorların dediği gibi cin gibi bakıyor ben de en sonunda gidip oyun grubuna kaydını yaptırdım. Geçen cumartesi gidip 1 saat boyunca bir güzel oynadık. Geçen aylarda deneme dersi için gittiğimiz zaman bir süre sonra ağlamış dersin sonuna kadar katılmamıştı. Ama bu sefer çok hoşlandı, bir çok oyuna da katıldı. Oyun grubuna ek olarak resim 1 'e de kaydını yaptırdım. O küçüçük elleriyle kimbilir neler yapacak valla acayip meraktayım. Malum evde bulduğumuz her kağıda beraber parmak boya, kuru boya, pastel boya ve sulu boya yapıyor hatta yüz boyası ile birbirimizi boyuyoruz. Valla kuzunun yaratıcılığını engellememek adına kuru boya ile laminat parke çizim çalışmalarını bile sonsuz sabırla karşılıyorum. Bakalım cumartesi günü resim dersinde neler yapacak.


Pazar günüde mundial sirki'ni seyretmeye gittik. Açıkcası giderken bayağı tereddütlerim vardı. Ama hiç de korktuğum gibi geçmedi. Yiğit 1.5 saat boyunca hiç sıkılmadan durdu dersem yeridir. Seyrettiği gösteriler seyretmediklerinden çok daha fazlaydı. Yiğit sayesinde, ben de Barış'da sirk görmüş olduk. Gayet güzel geçti. Eğer sizde bizim gibi daha önce sirke gitmediyseniz sirk mundial 3 ay boyunca çobançeşme'de gösterilerine devam edecek. Bilet fiyatları da gayet uygun. Görmeye değer.

1 Şubat 2009 Pazar

Pekmezli Kurabiye


Geçen gün tam buğday ekmeği yaparken, un paketinin üstündeki tarife gözüm ilişti. Pekmezli kurabiye tarifi yazıyordu. Yiğit yumurta yemeye başladıktan sonra haftada iki kez ona hamur işi bir kez de sütlü tatlı yapmaya başladım. Açıkcası hamur işlerinden sadece keki sevip, yiyor. O da ''halam'ın keki''tarifindeki kek olursa yiyor. (En kısa sürede bu kekin tarifini de vereceğim.Yapımı son derece basit ama tadı bir o kadar enfes oluyor.) Bir çok kurabiye denememe rağmen hiçbirini ağzına bile sürmedi. O yüzden bu tarifi görünce hem de pekmezli olduğunu okuyunca hemen denemek istedim. Bugün de yaptım. Valla Barış'la ben çok beğendik. Ağızda çok güzel bir tat bırakıyor. Hatta hızımı alamayıp biraz da yan komşuya verdim.Yiğit şimdi uyuyor. Kalkınca yanına havuç ve elma suyu sıkıp kurabiyeyi tattıracağım. Umarım bu sefer kuzunun damak tadına uygun bir kurabiye yapmışımdır. Biz çok beğenince daha kurabiye soğumadan hemen sizinle bu tarifi paylaşmak istedim. Tarifinin pekmezli olması sizi korkutmasın gerçekten çok güzel oluyor.Ben bu tarifi tam buğday unundan yaptım. Beyaz undan nasıl olur bilmiyorum. Ama en kısa sürede öylede yapacağım. Tarifi aynen yazdığı gibi size aktarıyorum. Şimdiden afiyet olsun!!!

MALZEMELER (6 Kişilik)
-150 gr tereyağ
-1 kahve fincanı toz şeker
-1 kahve fincanı pekmez
-1 yumurta
-8 kahve fincanı un
-1 paket kabartma tozu
-1 çay kaşığı tarçın
-1 kahve fincanı dövülmüş ceviz
YAPILIŞI
-Tereyağını eritip ılıtın. Kabın içine un, kabartma tozu ve tarçın ekleyerek iyice karışmasını sağlayın. Daha sonra eritilmiş tereyağ, pekmez, şeker ve yumurtayı ilave ederek yoğurun. Dövülmüş cevizi de ekleyerek 10-15 dakika hamuru dinlendirin. Dinlenmiş hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp, hafif yassılaştırarak fırın tepsisine dizin. Önceden 180 dereceye ısıttığınız fırında 15-20 dakika, pembeleşene kadar pişirin.

25 Ocak 2009 Pazar

Sanat Sever Yiğit ...

Bu haftasonu programımız pi-nik kuş'dandı. Sağolsun o kadar güzel şeyler yazıyor ki, bihaber olduğum yerleri ve etkinlikleri ondan öğrenebiliyorum. Cumartesi akşamı Etiler'de açılan çocuk alışveriş merkezi Mohini'ye gittik. Çok kalabalık olacağını düşünmüştüm ama bayağı sakindi. Sanırsam geç saatte gittiğimiz içindi bu sakinlik. Yer çok güzel, bayağı beğendik. Mağazalarda ki oyuncak ve kıyafetler biraz pahalı, cep yakan cinsten. Eee tabi Etiler'in göbeğine böyle bir merkez kondurunca, fiyatları da ona göre oluyor. Hitap edilen kesim belli yani... Orda Taygatoys diye bir oyuncakcı var ,valla biz oraya bayıldık. Bütün oyuncaklar ahşap yapımı. Hele müzik grubu olan oyuncaklara bittik. Kuzu başta mırın kırın ettiyse de biz ona akordiyon aldık. Şöyle bir yan yan baktı, sonrada elinin tersiyle akordiyonu itti. Onun gözü baterideydi. Bir türlü elinden baterinin sopalarını alamadık. Pundununu buldu mu kapı verip sopaları ,hooop dışarı doğru koşmaya başlıyordu. (Aman oğlum aklıma kötü kötü şeyler geliyor. Hoş daha o bebekken gittiğimiz yerlerden az yumurta almadık yani) Valla paraya kıyıp akordiyonun üstüne kuzuya bide bateri alacaktık, ama ellerinde hiç kalmamıştı. Pazartesi gelecekmiş, benim kuzu çok beğendi, herhalde pazartesi akşamı gidip alacağım. Ya bide orda kaçıncı katın yerinde vardı hatırlamıyorum, gölge havuzu yapmışlar(ismi tamamen farklı bişey olabilir,bilmiyorum) içinde balık sürüleri dolaşıyor. Sen üzerlerine bastın mı hepsi bir yana kaçışıyor. Yiğit bunu çok sevdi. Onu ordan ayırana kadar resmen göbeğimiz çatladı. (sanırsam bu inatı bana çekmiş) Maalesef oyun atölyelerini göremedik, bizim gittiğimiz saatte kapanmıştı.




Eve geldiğimizde ise tam bir cümbüş havası vardı. Akşam 10'da , bizim her birimizin elinde bir enstrüman resmen komşulara ufak çaplı bir resital verdik. Yiğit davulda, Barış akordiyonda bendeniz de zilde çaldıkta çaldık.Valla çok güzeldi. Elinin tersiyle ittiği akordiyonu, baktık bu sabah aynanın karşısına geçmiş sırıtarak çalıyordu. Sanırım alıştı.



Bu sabahta yapılan alelacele bir kahvaltıdan sonra, Profilo'ya Küçük Kara Balığı seyretmeye gittik. Açıkcası çok korkuyordum, orda durmaz diye. Hiç de korktuğum gibi olmadı. Oyun kaç dakika sürüyor bilmiyorum ama Yiğit 45 dakika oyunu seyretti. Seyretti derken tabiki pür dikkat değil. Ara ara mızmızlandı ama ilk deneme için gayet başarılıydı. Tabiki bunda oyun esnasında yemesi için verdiğim fındık ve cevizlerin faydasını göz ardı edemem. Malum bizim kuzu ancak böyle sevdiği şeyleri yerken sabit kalıyor :o) Bence oyun gayet güzel. Eğlenceli, bol müzikli bir oyun. Yiğit'de oyunda en çok kurbağaları ve palyaço balıkları sevdi. Bunları acayip pür dikkat seyretti. Zaten son zamanlarda favori hayvanı kurbağa, evde kanbağa kanbağa diye dolaşıp ,duruyor. Küçük Kara Balığın, pelikan balığın elinden kurtulmasından sonrasını, seyredemedik. Yiğit artık zapdedilmez bir hal alınca(bu aşamada fındık ve cevizde kar etmedi) dışarı çıktık. Hoş zaten çıkmasaydık herhalde iki yanımda oturan kadınla kavga edecektim. Hasbam, çocuk tiyatrosuna geldiğini unutup, herkese şişşşt şişşşt sessiz olun deyip durdu. Tamam tiyatroda, sinemada sessiz olunur allaha şükür bunu biliyoruz. Ama karşındakiler çocuk, üstelik küçük çocuklar. Ne söylersen söyle anlamıyorlar. Kadının yanında çocuğu da yoktu, sanırsam bu kadının çocuğu da yoktur. Çünkü çocuğu olan bir kadın olsaydı ordaki anne ve babaların çocuklarını susturmak için ne kadar çaba harcadıklarını farkeder, hatta bilirdi. Hoş bunun için anne olmayada gerek yok ya, azıcık beyni olan herkes bunu bilir. 45 dakikanın sonunda Yiğit mızmızlanmaya başlayınca bu sefer kadın bize sardı.Kadından, ''ben de tam yerine oturmuşum'' diye bir cümle duyunca ellerimi belime atıp, bir iki laf söylemek istedim. Ama sonra gerizekalının biri için, sinirlerimi bozup da pazar günümüzü zehir etmek istemedim. Neyse, biz gittikten sonra herhalde kadının yeri genişlemiştir. Oyuna geri dönecek olursak, oyun 30 mayıs'a kadar devam ediyor. Giriş ücretsiz. Eğer içinizde benim gibi çocuğunu daha önce tiyatro ile tanıştırmamış olan varsa, haftaya götürebilirsiniz. En fazla ne yapabilirler ki, ağlayıp mızmızlanırlarsa oyundan çıkarsınız. Çıkışta merdivenlerde, bizim kuzu, abi abi diye bir çocuğu yakalayıp, yapıştı. Valla resmen çocuğu duvara yapıştırıp cici abiii deyip, bir güzel öptü. Sonrasında Enes'e fındık ikram ettikten sonra bay bay yapıp salondan çıktık. Artık sık sık kuzuyu tiyatroya götürürüz. Küçük Kara Balıkla Yiğit'in tiyatro hayatı başlamış oldu. Tabi çıkışta uzunca bir süre dolaşıp, profilonun altını üstüne getirdikten sonra, eve döndük. Kuzu o kadar yorulmuş ki eve geldikten 10 dakika sonra uyudu. Yaklaşık 2 saat 15 dakikadır uyuyor. Sanırsam bu da benim bonusum oldu.

20 Ocak 2009 Salı

Bizden Haberler ...




Ales'e hazırlanmaya başlayınca, bloga girme zamanımda, yazı yazma durumumda azaldı. Oysa geçen hafta bizim açımızdan acayip yoğun geçti. Eeee durum böyle olunca yazıcak şeylerde birikti. Ama ben iş, ev, sınav ve yiğit dörtgeninde dolanıp durdum. Ne birşey yazabildim ne de doğru dürüst yazı okuyup, yorum yazdım. Bizde paylaşacaklar da yapılan ilkler de birikti. Geçen haftamızı kısaca özetlersek

- 21. Ay doktor kontrolümüz vardı. Gittik gitmeyede gene yer gök kuzunun çığlıklarıyla inledi. Adam hastanenin kapısını gördümü basıyor çığlığı. Valla nasıl muayene oluyor, doktorla ne konuşuyoruz o yaygarada anlamıyorum. Bende gittim bir umut belki şu doktor fobimizi biraz yeneriz diye erken çocukluk kitaplığının''Doktorda'' adlı kitabını aldım. Bu kitapta muayene olmaya giden bir çocuğun nelerle karşılaşabileceğini anlatıyor. Kitabı ben okuyorum, kuzu resimlerine bakıyor. En güzeli de kitapda muayene sırasında bütün küçük çocuklar gülüyor. Bakalım 3 ay sonraki doktor kontrolümüze bu kitabla anlatımımın bir faydası olacak mı? Bu konuda ben umutluyum. Yiğit'in gelişimine gelince gelişimi hala büyüme eğrisinin üst sınırlarında devam ediyor. Kilosu : 13.5 , Boyu : 88.5 doktorumuz herşey gayet yolunda dedi.

- Nihayet azı dişlerimizi patlattık. Gözümüz aydın!!! Gözünüzü korkutmak gibi olmasın ama zor bir süreç. Ne doğru düzgün yemek yedi ne de uyudu. Yaptığı mızmızlıkta cabası. Neyse ki atlattık. Darısı diğer bebelerin ve annelerin başına.




- Bir süredir kuzunun gidebileceği oyun ve faaliyet merkezi bakıyordum. En sonunda evimize yakın bir merkez buldum. Bulmakla da kalmadım geçen salı oyun grubu deneme dersine de katıldık. İlk başta ağladı, içeri girmek istemedi. Sonra topların olduğu oyuncak sepetlerini görünce goooo goooo diye arkasına bakmadan doğruca toplara koştu. Telefonda ,çocuğun bulunan ortama alışması için dersin başlamasına 15 dakika kala gelmemizi söylemişlerdi, bizde öyle yaptık.Ders saati gelinceye kadar teyzesi, ben ve kuzu bir güzel hopladık, zıpladık. Ders başlayıncada ilk faaliyetlere benim desteğimle katıldı. Ama daha sonra yükselen müzikten ve o koşuşturmadan tedirgin olup , ağladı. Bizde dersin geri kalan kısmını benim kucağımda, dersi dışardan seyrederek geçirdik. Genelde bütün çocuklar ilk başta bu tepkiyi gösterirmiş. Hatta bazı çocuklar hiç derslere bile katılmazmış. Ama bir kaç dersten sonra herşey normale dönermiş. Bakalım bizde bu süreç nasıl gelişecek. Valla ben yeri çok beğendim. İşlerini gayet iyi biliyorlar bu merkezin 33 ülkede 500'ü aşkın yeri var. İlerleyen süreçte de Yiğit'i müzik ve resim derslerinin olduğu aktivitelere götürmek istiyorum.Özellikle müzik derslerine bayıldım. Bu derste çocuğu 16 farklı müzik türüyle tanıştırıyorlar. Bence harika. Bakalım kuzu bu hafta oyun grubunda ne yapacak. Yeni maceralarımızı paylaşacağım.


- Malum Yiğit'in artık dillere destan olan uyku problemi için en sonunda geçen hafta bir uzmana gittik. Eğer pedagog tarafından bir problem gözükmezse 2 seans daha gideceğiz. Aksi olursa seanlar daha uzayacak.İlk seansı eşim ve benle yaptı (Barış'ı danışmanlık merkezine götürene kadar resmen göbeğim çatladı. Bir de kadına demez mi buraya eşimin baskılarıyla geldim, ağır baskı altındayım diye. Nedir bu erkeklerin her türlü doktor ve psikolog fobileri. Neyse artık bu başka bir yazı konusu) Bu çarşamba gideceğimiz 2.seansıda yiğit'le beraber yapacaklar. Geçen hafta bize anlattığına göre seansı oyuncaklarla dolu bir odada yapacaklarmış. Eğer yiğit yaptırırsa bir iki testte yapacaklarmış. Bakalım bunu yarın göreceğiz. Eğer herşey yolunda giderse 3. seansta da yiğit'in psikolojik ve motor gelişimi hakkında bize bilgi verip bir de çocuk eğitimi hakkında bizi bilgilendirecek. Bu süreçte yaptığımız hataları inceleyip doğruları hakkında bilgileneceğiz. Bakalım göreceğiz. Sonuçları ve çocuk eğitimi üzerine yapılan doğru davranışları size uzun uzadıya yazarım. Ya birde şu psikologların ve pedagogların viziteleri niye bu kadar pahalı anlamıyorum. Allah aşkına bu ücretleri kim, nasıl belirliyor. Vallahi insanın içi parçalanıyor 1 saat için verilen o paralara.

- Geçen hafta Barış elinde paketle eve çıkageldi. Bana hediye almış. Allah allah bayram değil seyran değil dedim. Tamam tamam aşkımın bu konuda hakkını da yemek istemiyorum. Ara sıra yapar benim aşkım böyle süprizler. Ama açıkcası aldığı hediye çok manidardı. Bana pijama takımı almış. Şimdi aşkım bana çoook uzun zamandır evde saçma sapan eşofmanlarla, pijamalarla ve eşofmandan bozma pijamalarla dolaşmamı istemediğini söyleyip duruyordu. Bir kere taktı Avrupa Yakasında Gülse Birsel'in giydiği pijama takımlarına. Gel illa sana öyle güzel takımlar alalım, onları giy diyordu evde. Aşkım, ben bir pijamaya o kadar para verir miyim yahu? Hadi verdim onlarla temizlik, yemek yaparmıyım hiç, bırak kıyıp onlarla uyuyamam bile dedikçe ben, o ısrarla alalım diye tutturdu. Valla kim dinler aşkımı, benim canım eşofmandan bozma pijamalarım varken. Ama söyledi söyledi en sonunda gitti kendi alıp geldi. Valla pijamayı görünce hafiften bana bir imme indi ama neyse ki aldığı pijama gayet zevkli bir tercih olmuştu. Dediğine göre pijama süprizleri hızla devam edecekmiş. Aman aşkım ,ne olur çok açılıp saçılmayalım malum ekonomik kriz var desemde, kim dinler. O bir kere taktı . Sanırsam kızlar benim bey, bana mesaj vermeye çalışıyor. Hadi bakalım hayırlısı :o)))


- Ve geçen hafta en sonunda Barış fotografçılık kursuna yazıldı. Şubat'ın 11 de kurs başlıyor. Sormayın bizde bir heyecan bir heyecan. Dile kolay, yıllardır fotografçılıkla ilgili bir kursa gitmek, hatta bu işi profosyonel bir şekilde yapmak istiyordu. Kimbilir belki yıllar sonra kişisel bir sergi bile açarım diyor. Bakalım şimdilik isteklerinin ilkini gerçekleştirdik. Canım aşkım ya uzun zamandır kendi için hiçbir şey yapmıyordu. Bu kurs çok güzel oldu. Onun heyecanını görünce acayip mutlu oluyorum. Kurs hafta içi çarşamba günleri. Valla planımız çarşamba akşamları Yiğit'i annemlere bırakıp taksime beraber gitmek. O kursa ,bense kurs bitimine kadar taksimde kah arkadaşlarımla kah yanlız gezmeyi planlıyorum. Kurs bittikten sonrada tıpkı eski günlerdeki gibi kokoreç veya tava hamburgeri yiyip belki bazı akşamlarda iki tek atıp eve gideriz diye planlıyoruz. Bakalım... Şimdilik heyecan içindeyiz...

Ya nerdeyse unutuyordum, bizim kuzu kelime hazinesine kanbağa(kurbağa) demeyi de ekledi. Son birkaç gündür kanbağa(kurbağa) deyip duruyor. Kuzuya soruyorum
-Yiğit kurbağa nasıl vıraklıyor ?
- Başlıyor kuzu ellerini havaya kaldırıp hızla açıp kapatmaya birde bağıra bağıra viyak viyak demeye...

Anaam amma uzun yazı olmuş ... Şimdilik Yeşiltaş familyasından haberler bu kadar :0)))))

11 Ocak 2009 Pazar

Makarna Ve Yiğit



Bizim kuzu tam bir makarna kolik. Haftada iki kez makarna veriyorum. Hoş bıraksam hergün üç öğün makarnaya hayır demez. Genellikle makarnayı sebzeli veya kıymalı yapıyorum. Bazen de makarnaları tavuksuyunda, suyunu tamamen çekene kadar haşlayıp az tereyağla sosluyorum.
Yiğit'in tercihi kıymalı makarna. Makarna olduğu gün değmeyin kuzunun keyfine. Seriyoruz sofra bezini mama sandalyesinin altına, veriyoruz makarnaları kuzuya. Önce güzel bir mıncıklıyo bütün makarnaları, sonra çatal da neymiş canım ellerim varken, felsefesinden yola çıkarak şapur şupur elleriyle yiyor makarnaları. Eeee bize de mutfağı temizleyip,güzel bir banyo yaptırmak kalıyor kuzuya...

10 Ocak 2009 Cumartesi

Koklaşma Zamanı

Yazdan kalma sıcacık bir video ... Kuzunun Top 5'in den ...

6 Ocak 2009 Salı

Top 5



Bizim kuzunun kendi görüntülerini seyretme isteği hiç sınır tanımıyor. Her fırsatta, her yerde ve her zaman ... Yeter ki laptopu görsün. Kendi video görüntülerini açtırana kadar yukarıda seyrettiğiniz garip sesi çıkartıyor. Bir de öyle her filmini kabul etmiyor paşa, top 5'i var. İllaki o görüntüler olacak. Yoksa gene susmuyor.Napalım bizde maailece dönüp dönüp aynı görüntüleri izliyoruz. Hemde dakikalarca. Valla artık öööö durumundayız.

Geçen alerji testi yaptırmaya gittiğimizde laptopu da aldık yanımıza. Çünkü testen sonra, verilen ilaçların birbirine karışmaması için kollarını 10 dakika hiç kıpırdatmadan durması gerekiyordu. Bununda tek yolu kuzuya top 5 'ini seyrettirmekti. Öylede oldu. Önce o istemeden video görüntülerini biz açtığımız için kısa çaplı bir şaşkınlık yaşadı, sonrada her zamanki gibi transa geçip yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kendini seyretti. Bizde böylece kazasız belasız testimizi atlatmış olduk. Yani kırk yılın başında kuzunun sınır tanımayan megalomanlığı işe yaramış oldu :o)