29 Aralık 2008 Pazartesi

Merhaba 2009 ...



Yiğit'in boyuna göre satın alınan çam ağacı, alınan rengarenk ağaç süsleri, renkli ledler, minnacık kutular, minyatür çanlar ... Görmeyin bizde bir heves bir heves ... Eeee kolay değil bizim kuzu ilk defa ağaç süsleyecek.
Önce beraberce ağaç süslerinin poşetlerini açtık. Sonra saçtık ortalığa bütün süsleri ... Oturup ortalarına, tek tek inceledik hepsinin, boyutlarını, şekillerini, renklerini ... Şekillerine göre gruplara ayırdık, kalpler, çanlar, yuvarlaklar, yıldızlar, kutular, kozalar diye... Sonra bir bir renklerini söyledim, mavi, beyaz, gri, kırmızı, sarı ... Sonrasında kuzu yeter anne bu kadar renkler dermişcesine bozdu oyunu. Rasgele aldığı süsleri önce birbirine vurdu sonra ağzına aldı. Bu da yetmiyormuş gibi ayağa kalkıp top gibi vurdu bütün süslere. Bir de ağzında goo(gol) kelimesi hem de nasıl gırtlaktan söylüyor sanarsınız fransız benim oğlan.





Elinden kurtarabildiklerimle ağacı süslemeye başlarken yiğit'e bütün süslerin bir kez daha şekillerini ve renklerini söyleyerek ağaca astım.Eline verdiğim süsleri ağaca asması için oğlumu teşvik ettim.Beni taklit ederek elindeki süsleri ağaca uzattı. Ufak bir yardımla birkaç süsü beraberce astık. Hoşuna gitti bu renklilik onun hele birde yakınca ledleri daha bir güldü gözleri. Taa bi sonra sıkılıp ağaçtan çekmeye başladı süsleri . Neyse ki az bir hasarla bitirdik kuzunun ilk yılbaşı ağacını...

Biraz da yılbaşı üzerine ...




2008'i devirdiğimiz şu günlerde hemen her gazetede ve bir çok televizyon programlarında yılın özetini veren olaylara yer veriliyor. Yılın adamı, yılın devleti, yılın boşanması, yılın ikizleri ...vb. Bunun yanı sıra yılbaşı gecesi nasıl mükemmel görünülür yok yılbaşı ertesi nasıl zinde kalırsınız yazıları ve tabiki yılbaşı partisi ve programlarını içeren reklamlarla bitiriyoruz şu son 2008 günlerini. Ha birde hayatımızda 2009 için dilenen bir sürü dilek, yapılması hedeflenen bir sürü amaçlar ve bir umut belki bize de çıkar diye alınan bir sürü milli piyango biletleri ...






Bizde bir belirsizliktir gidiyor. Hiç bilmiyorum yılbaşı gecesi ne yapacağımızı. Ailelerimizle mi, arkadaşlarımızla mı yoksa evde biz bize mi karşılayacağız 2009'u bilmiyorum. Annemler yılbaşını çooook uzun zaman sonra bu yıl evde kutlamaya karar verdiler (valla İstanbul'a kırmızı kar yağarsa şaşırmayın). Eee tabiki bunun sonunda da biz nede olsa evdeyiz Yiğit'i bize bırakıp siz çıkıp eğlenin dediler. Hatta gecede bizde kalır siz ertesi gün gelip alırsınız dediler. Daha önce kuzuyu gece kalmaya kimseye bırakmadım, bırakamam gibi de. O yokken evde hiç uyuyamam, sanki evde koskocaman bir boşluk olur gibi geliyor. Bilmem belki akşam bırakır gece geç saatte alırız kuzumu. Ama açıkcası anne yüreğim geçen yılda olduğu gibi bu yılda oğlumla beraber (o saatlerde uyuyor olsa bile) merhaba demek istiyor 2009'a...




Yeni yıla iki gün kala dışarıda yağan kar eşliğinde bende sıralıyorum dileklerimi, yazıyorum 2009'a dair hedeflerimi, diliyorum en çokta geçen senede olduğu gibi bu senede ve önümüzdeki bütün senelerde de bize bağışlasın bütün sevdiklerimizi...



Herkese bizden kocaman mutlu yıllar... Sevgilerimizle ...

27 Aralık 2008 Cumartesi

BA-ŞAR-DIK


Gene bizden bir oh beee ... Dün akşam üzeri itibariyle bizim kuzunun yumurtaya alerjisinin geçtiğini öğrendik. Oh beeee.... Açıkcası doktorumuza giderken bayağı bir umutsuzduk . Çünkü son iki haftadır yiğit'in yanaklarında ve çenesinde eskisi gibi kırmızı lekeler oluşmuştu. Ya son altı aydır kullandığımız ilacı kestiğimizden (alerji testi için) ya da yeni bir şeye alerjisi çıktığından böyle al al dolaştığını düşünmüştük. Oysa bizim kuzu alerjik ve hassas bir cilde sahip olduğu için egzama olmuş. Bunu bebekken de olmuştu. Alerji fikrine o kadar çok odaklanmıştık ki egzama olacağı hiç aklımıza gelmemişti. Valla egzamayı duyunca sevindik. Hele test sonuçlanınca daha bir sevindik. Artık yumurta yememeye paydos ...


Yiğit'in yumurta ve yumurtalı yiyecekler yiyememesi beni çok üzüyordu. Hoş başka protein içeren besinlerle protein ihtiyacını karşılıyorduk ama benim anne yüreğim bir kere takmıştı yumurta yiyememesine. Hele birde yumurtanın, anne sütünün haricinde insanın ihtiyacı olan tüm besin öğelerini bulunduran tek besin olduğunu öğrendiğimde daha bir taktım yumurta yiyememesine. Zaten ne yaptıysam bir türlü sütümü artırmayı başaramadığım gögüslerimden de sadece 5 ay emzirebilmiştim.Üst üste gelen bu iki şey sanki bende yiğit'in hiç sağlıklı beslenemediği izlenimini yaratmıştı. Bir de süt ve yumurta alerjisinin daha sonra alerjik astıma çevirme riski olan alerji türleri olduğunu öğrendiğimde üzüntümün yanına paniğide eklemiştim. Neyse ki atlattık hemde doktorumuzdan kocaman bir aferim alarak.

Tedavi süreci boyunca yaptıklarımızı maddelersek :

1. Kesinlikle bir kere yedirirsem birşey olmaz demedik. Altı ay boyunca ne yumurta ne de yumurta içeren besinler vermedik.

2. Bir gün bile ilacını aksatmadık.

3. Doktorumuzun söyledikleri dışında hiçbir şey yapmadık.

4. Alerjik bir bünyeyeye sahip olduğundan diğer çocuklara göre daha fazla kaşınır ve terlerdi. Onu biraz rahatlatmak için yazın her gün en az iki kez (genelde üç kez) kışın ise günde bir kez yıkadık. Sabun, şampuan, bebe yağı ve kremini doktorunun önerdiği marka kullandık.Kıyafetlerindeki etiketleri kesip iç çamaşırlarını hep ters giydirdik. Çocuklar için olan çamaşır makinası deterjanını ( sabun tozu da dahil) bırakıp bizim için kullandığımız çamaşır makinası deterjanı ( üç büyük markadan biri olabilir) ile çamaşırlarını yıkamaya başladım. Çünkü doktorumuzun dediğine göre bizim için kullandığımız deterjanların alerjik riski daha azmış.

5. Çivi çiviyi söker, bir kerecik yedirmekle hiçbir şey olmaz, verdikçe vücudu yumurtaya alışır diyenleri hiç ama hiç DİNLEMEDİK !!!

6. Kararlı ve titiz davrandık. Bizim bu kararlılığımızı gören yakın çevremiz (anneanne, babaanne, dede, hala, teyze ...vb herkes) bu konuda en az bizim kadar dikkatli davrandılar.

7. Asla mevsimi dışında hiç bir sebze ve meyve yedirmedik.

8. Çikolata, bisküvi, kraker ve cips gibi şeyleri hiç yedirmedik.

9. Yumurtayla yapılan her yiyeceği yumurtasız yapıp oğluma yedirdim. ( kek, kurabiye, börek, köfte... vb.)

10.Genelde alerjilerin bir soğuk algınlığınla alerjik astıma çevirme riskine karşılık ise çok dikkatli davrandık. Olabildiğince terletmedik ve üşütmedik . Çok dikkatli davrandığımız bu süreçte sadece iki kez hastalandı. ( bir kez nezle ve bir kezde krup oldu). Gögsünden gelen her hırıltıyı dikkate alarak doktora götürdük.


Yukarıda yazdığım tüm maddelere sadık kalarak bu süreci kazasız belasız atlattık. Dün itibariylede tedavimizin ikinci süreci olan kontrol kısmına geçtik. Önümüzdeki dört ay boyunca başka bir ilaç kullanacağız. İki yıl sonrada bir kez daha alerji testi yaptıracağız. Tabi bu arada belli periyotlarla doktor kontrollerimizde olacak. Eğer beş yaşına kadar tekrar bir alerjiyle karşılaşmazsak alerjik astım olma riski %95 azalıyor.


Daha öncede dediğim gibi artık yumurta yiyebilecek. Yumurtayı önce bir nohut büyülüğünde daha sonra ise her gün bir nohut büyüklüğünde arttırarak yedireceğiz. Tabi bu işleme yumurtanın sarısı ile başlayacağız. Yaklaşık 15 gün sonra bir bütün yumurta ve yumurta içeren yiyecekler yiyebilecek. Yiğit bugün itibariyle tekrar yumurtayla tanıştı. Bir nohut büyüklüğünde verdiğim yumurtayı önce tattı sonra diliyle itti. Bende ekmek ve peynirle kamufle ederek tekrar verdim attığı parçayı. Çaktırmadan yedirttim ilk yumurtasını. Zannedersem pek sevmedi bu yumurtayı.

26 Aralık 2008 Cuma

Bizde Dün Gece Ve Bu Sabah

Gene uyumayan bir yiğit :o( gerilen sinirler :o( yükselen sesler :o( uyuması için yalvaran iki çift göz :o( uyumamak için ağlayan bir çift göz :o( uykusuz bir gece :o( sabah çalan alarm :o( uyumak isteyen ben :o( zorla yataktan kalkan bir vücut :o( ağrıyan bir baş :o( öpüşüp barışılan bir koca :o) evden çıkarken horul horul uyuyan bir yiğit :o) çalışmak istemeyen ben :o( yapmam gereken bir sürü iş :o(

22 Aralık 2008 Pazartesi

İlkler...


Bu haftasonu Yiğit'le üç tane ilk yaşadık. Cumartesi günü bizim kuzu büyüdü deyip gidip lazımlık aldık. Bayağı kullanışlı bir lazımlık. Sanki minyatür klozet. Hem oturak hem de klozet adaptörü olarak kullanılabiliyor. Çocuk içine tuvaletini yaptımı başlıyor lazımlık şarkı söylemeye. İki gündür elimizde bir bardak suyla ailece banyoya gidip boşaltıyoruz suyu lazımlığın içine ve başlıyoruz çıkan müzikleri dinlemeye. Bu arada da Yiğit'e lazımlığı ve işlevini anlatıyoruz. Şimdilik alıştırma turlarındayız. Biliyorum önümüzde zorlu bir süreç var. Amacım bu süreci eğlenceli bir oyuna dönüştürmek. Son birkaç aydır tuvalet eğitimi ile ilgili internetten uzman kişilerin ve blog annelerinin yazılarını okudum. Okuduğum bütün yazıları ve yakın çevremdeki büyüklerimin söylediklerini harmanlayıp bu süreçte bizim izleyeceğimiz yolu belirledim. Bu konuyu uzun uzadıya daha sonra yazacağım.




İkinci ilkimizde oğlumuza pastel boya (tamamen doğal) ve boyama muşambası aldık. Kalemleri çok seven oğlum (diş buğdayında bile o kadar eşyanın içinden kalemi seçti) pastel boyalara bayıldı. Ara sıra boyaları ağzına götürüp gözümün içine baka baka sırıtıyor. Ben ''Hayır Yiğit onlar ağıza alınmaz dedikçe daha bir kikirdiyor''.





Üçüncü ilkimiz ise pazar günü Ikea'ya gidip Yiğit'e masa ve sandalye almak oldu. Akşam odasında ufak bir iki değişiklik yaparak masa ve sandalyeleri sığdırdık. Yiğit buna da bayıldı. Bu masa ve sandalye sayesinde odasında daha çok vakit geçirmeye başladı. Keşke daha önce alsaydık. Bir de masanın üstünü değil, boyama muşambasını boyamayı öğrenirse tam süper olacak.

Bu arada bir süredir oğlumu götürebileceğim çocuk sanat merkezi bakıyorum. Anneler, Avruya Yakasında önerebileceğiniz çocuk sanat merkezi varsa sevinirim. Malesef ben Anadolu Yakasında buldum. Bize çok uzak.

19 Aralık 2008 Cuma

Açiiii



Yiğit daha bir ay öncesine kadar suya güzel, çaya benim cici, mamaya mama, ablaya abaa, çekirdeğe cici, sokağa çıkmaya atti , anneye anne diyordu. Şimdi anne aney oldu onun dışındaki herşeye de açiiiii demeye başladı. Zati üç beş kelime konuşuyordu onuda böylece bir kelimeye düşürdü. Bunun dışında suyla oynarken açiiii, ağlarken açiiii, gülerken açiiii, yemek yerken açiiii, sevdiği çizgi filmi izlerken açiiii, şımarırken açiiii, oyun oynarken açiiii, ortalıklarda dolaşırken açiiii, uyurken açiii, uyanırken açiii demeye başladı. Kısadan hisse bizim kuzu artık ota boka açiiii demeye başladı. Ve biz deliye döndük bu açiiii ne diye. Hayır kuzu acının ne olduğunu bilse ne bileyim en azından daha önce acı bir şey yemiş olsa anlayacağız. Yavrucağın acısı var deyip bir güzel saygı duyacağız. Ama öyle birşeyde yok. Acaba bize bişey mi anlatmaya çalışıyo diyoruz başlıyoruz kuzuyu can kulağıyla dinlemeye ama nafile hiç birşey anlamıyoruz bu açiiiiden. Oğlumuz bizle başka bir dilde konuşmaya çalışıyor ve biz anlamıyoruz.Valla tecrübeli anneler, babalar, büyük anneler, ablalar, teyzeler, halalar, amcalar, dayılar konu komşu kim varsa şu açiiiinin ne olduğunu biliyorsanız acil yardıma ihtiyacımız var!!!!

18 Aralık 2008 Perşembe

Oh Bee...


Kuzunun az bir hırıltısı dışında hiçbirşeyciği kalmadı. Bizde böylece rahat bir nefes alıp oh beee dedik. Bugün iyileşmemizin şerefine berbere bile gidip bir güzel kestiri verdik saçları. Anladık ki bizim kuzu büyümüş, kocaman olmuş. Büyük adam gibi berberde usluca durup kestirdi saçları. Eskiden olsa yıkardı ortalıkları. Artık neşeside, keyfide, iştahıda yerine geldi. Valla oh bee...

13 Aralık 2008 Cumartesi

Kötü Bir Akşam ...



Dün akşam işten eve döndüğümüz zaman kuzumuzun hasta olduğunu gördük. Zor nefes alıyor,havlarcasına öksürüyor ve gögsü şiddetli hırlıyordu. Doktoruyla telefonda konuştuktan sonra hemen bir hastanenin acil servisine gittik. Yaklaşık dört saat acil serviste kaldık. Yarım saat oksijen, bir saat de soğuk buhar verdiler. Nefes alması biraz rahatlayınca iğne yapıp eve gönderdiler. Hoş doktor gece hastanade kalmamızı tavsiye etti ama yiğit'imiz dört saat boyunca o kadar çok ağladı ki daha fazla kıyamadık.


Bizim kuzu, krup(yalancı difteri) olmuş. Biz hastanedeyken aynı şikayetlerden yaklaşık 6 çocuk daha geldi. Acayip derecede ortalıklarda bu virus dolaşıyormuş. Bir gün önce alışveriş merkezine gitmiştik zannedersem kuzu oradan kaptı mikrobu. Bu sabahta kendi doktorumuza gittik. Bu hastalık yaklaşık on gün sürermiş. Alerjik bünyelerde ve erkek çocuklarında daha sık görülürmüş. Ara ara da hastalık tekrarlarmış. Bizimkinin alerjisi olduğu için hastalık normalden daha ağır seyrediyor.Evde devamlı soğuk buhar yapıyoruz.Öksürüğü şiddetlenince dışarı çıkıp biraz dolaştırıyoruz. Soğuk hava iyi geliyor. Eğer hırıltıyı ciğerlere indirmemeyi başarırsak problem yok ama başaramazsak maalesef alerjik astıma çevirme riski var.Bu hastalıktan dolayı ses tellerinde ödem oluştuğu için doktorumuz ağlatmamaya ve bağırtmamaya dikkat edin dedi. Bizim kuzuda bunu fırsat bilip bir naz bir eda evin içinde mızmızlana mızmızlana dolaşıyor. Bütün gün boyunca beyfendi ağlamasın diye ya baby tv'yi yada bilgisayarda favorisi olan filmlerini seyredip durduk. Adam tam bir megolaman bir insan bu kadar kendini seyredip güler mi ya? Sağolsun sayesinde baby tv'deki bütün programları ve kendisinin kamera görüntülerini en ince ayrıntısına kadar ezberledik. Yemek konusuna gelince gene hastalığını fırsat bilip bütün gün devam sütü içti. Sizin anlayacağınız kuzu bizi parmağına takıp bir güzel oynatıyor. Neyse bu kritik günleri kazasız belasız atlatalımda biz razıyız oynatılmaya.


Yiğit dün tam 20 aylık oldu. Aslında ben bloğ dünyasına daha yeni katıldığım için dün sizin sabrınıza sığınıp ,bizim kuzunun doğumundan bugüne kadar olan kısmı özetleyip, her ay içinde birer resim koyacaktım. Ama kısmet olmadı. Artık başka bir güne...

11 Aralık 2008 Perşembe

Sarı Saçlarımdan Ben Suçluyum ...

(halam, sarı saçlarım ve kuzum)


Yılda iki üç kez yoklar beni sarı saç krizi. Tuttumu da yaptırana kadar geçmez.Ben bilirim yakışmaz bir türlü sarı saç bana, ama gel anlat sen bunu gönlüme. Yer bitirir bu gönlüm, taa ki yaptırana kadar zavallı beynimi... O da bilir aslında kendine yakışanı ama inatla denetir sarının her tonunu ... Geçen ay tam da doğum günümün olduğu hafta tuttu en son krizim. Unutuldu her sarı saç boyasından sonra asla bir daha yaptırmayacağım sözleri ve gene doğruca gidildi doğum günümde kuaföre. Bir umut belki bu sefer yakışan sarı tonu bulunur diye tekrar kıyılıp canım saçlara yaptırıldı röfle... Oysa ne çabuk unutuldu, bu saçların gördüğü sarının her tonunu...

Şimdi kendimle hesaplaşma devresi... Gidip hemen boyatmalı mı saçları kahvenin, bakırın veya kızılın tonlarına yada biraz daha mı sabredip alıştırmalı mı kendisini ve çevresini sarı saçlara ?

10 Aralık 2008 Çarşamba

Tupperwarelerim ve depresyondaki aşkım


Tam bir tupperware fanatiğiyim diyebilirim. Boy boy, çeşit çeşit, irili ufaklı bir sürü saklama kapları, soyacaklar, sebze kurutucu, baharatlık, ayran yapıcı, sürahi...vb. bir sürü şey. Sizin anlayacağınız bizim mutfak tam bir tupperware cenneti. Evde kendi ekmeğimizi yapmaya başladıktan sonra acil olarak iyi bir ekmekliğe ihtiyacım oldu. Bu da tabiki tupperware olmalıydı ve bende siparişi verip hemen aldım. Nerden bilebilirdim ki ekmekliğin aşkımı depresyona sokacağını. Benim tanıdığım cömert, eli açık, harcadığım parayı asla görmeyen adam gitti evimize gelen arkadaşlarımıza tek tek aldığım ekmekliği gösterip birde ayıptır söylemesi parasını söyleyip duran adam geldi. Daha önce hiçbir tupperware alışverişinde bu tepkiyi göstermemişti. Aşkım, bu ekmeklik beni depresyona soktu deyip duruyor. Bende bu aralar yeni siparişlerim var deyip hafiften ödünü kopartıyorum :))) Sanırım bu ekonomik kriz aşkımı da vurdu. Hoş bu aralar evde elini kime çarpsan depresyonda. Bendeniz kurban bayramı geldi gene bu hayvancıkları kesiyorlar diye, kuzumuz iki yaş sendromunda olduğu için(üstelik aynı anda iki diş birden çıkartıyor), malum aşkımda ekmeklikten sonra depresyonda... Üzerinize afiyet arkadaşlar bu aralar ev ahalisi, dipteyiz... sondayız ...depresyondayız ...

7 Aralık 2008 Pazar

6 Aralık 2008 Cumartesi

Evdeki gölgem

Aşkım, bizim kuzuyu parka götürdü de bende en sonunda bilgisayarın başına oturup yazı yazmayı başarabildim.Bilmem çalıştığım için mi ne yiğit bana on kat daha düşkün.İşten eve geldikten sonra yiğit uyumadan hiç birşey yapamıyorum.Sanki kuzu onu bırakıp işe gitmemin bana acısını çektiriyor.Ağzında bir söylenme evde benim peşimden dolanıp duruyor.Mutfakta yemek yapmaya çalışıyorsam dibimde çekmecelerle oynuyor. Oynuyor diyorsam en fazla beş dakika. Mutfak çekmecelerinin düzenini mi beğenmiyor ne oyun esnasında ikinci çekmecedeki eşyaları hoop üçüncü çekmeceye koyuyor. Ama bir türlü el çırbıcısıyla ufak mavi huniye bir yer bulamadık onlar doğruca yere fırlatılıyor. O gün biraz şanslıysam tencerelerin olduğu dolaba geçip bir kaç dakikada tencere kapaklarıyla oynuyor. Tabi bende bu arada boş dururmuyum tam hız yemek yapmaya çalışıyorum. Eğer yatak odasını toplamaya çalışıyorsam doğruca makyaj masamın önüne gidip başlıyor söylenmeye ta ki istediği her şeyi teker teker verene kadar... Valla bende pes edip veriyorum kulak pamuğu kutusunu, kremlerimi ve parfüm şişelerimizi... Banyodaysam bir telaş koştura koştura geliyor dibime. (Şu sıralar en favori yerimiz, eğer yiğitcik ortalarda yoksa bilin kesin banyodadır) Önce doğruca küvetin perdesi açılıp kovanın içinde su var mı diye bakılıyor ve şampuanlar teker teker küvetin içine atılıyor. Sonra klozete doğru yönelip klozet kapağını açıp elini içine sokmaya çalışıyor. Tabi buna izin vermediğim için basıyor yaygarayı. Eğer onun odasını toplamaya çalışıyorsam başlıyor uzanabildiği çekmeceleri açıp, dağıtmaya. Badiler, pijamalar, evde giydiği eşofmanları, bezleri saçıyor birer birer ortalıklara... Sonra hızımızı alamayıp gidiyoruz doğruca oyun köşemize ve başlıyoruz oyuncaklarımızı dağıtmaya. Arabalar, kitaplar, kutular, halkalar, mandallar hepsi yer alıyor birer birer dağınıklığın içinde. Salona geçip azıcık dinleneyim ya da ne bileyim uzanıp biraz televizyon seyredeyim dersem aman allahım ne mümkün. Doğruca receıverı gidip kapatıyor. Sonra cd'leri teker teker ortalığa atıyor hızını alamayıp başlıyor ayaklı lambayı sallamaya.Tabi ki olmazsa olmazı yanıma gelip, işaret parmağımdan tutup, doğruca beni kaldırıyor ve bizde başlıyoruz yetmiş metrekare evde bilmem kaç kez dolaşmaya.Uyku vakti geldimi de illa beni istiyor. Eskiden babasının onu uyutmasına izin veriyordu ama son iki haftadır kesinlikle beni istiyor. Yatağında poposuna piş piş yaparak uyutmaya çalışıyoruz arkasını döndüğünde piş piş yapan ben değil babasıysa basıyor yaygarayı.(Bir kere kandırdıkta o yüzden arkasını dönüp kontrol ediyor onu kimin uyuttuğunu benim akıllı kuzum) Allahtan gece uyandığında her zaman beni istemiyor. Muhtemelen uyku sersemi olduğundan onu kimin piş pişlediğini farketmiyor. Bana bu acayip düşkünlüğünü sorduğumda aşkım hariç herkes yaşı gereği normal diyor. Aşkıma göre bunun tek sebebi benmişim. Doğduğundan beri onla öyle bir ilgilenmişim ki kuzuda o yüzden şimdi ben evdeyken sadece benle oynamak ve zaman geçirmek istiyormuş. Bu sözler biraz kıskançlık kokuyor farkındayım, laf aramızda bu aralar baba oğulun arası pek iyi değil. Yiğit babasına asla baba demiyor adıyla bayış (barış) diye sesleniyor. Sizin anlayacağınız ev bu aralar buram buram rekabet kokuyor. Neyse konuyu dağıtmayalım bunu daha ayrıntılı başka bir yazıda anlatırım. Zaman zaman kuzunun bana olan bu düşkünlüğü bende isyan bayraklarını açtırsada hoşuma gitmiyor değil.Varsın ben daha fazla yorulayım kaç sene daha yanımda, dizlerimin dibinde olur ki? Büyüyünce bulana aşk olsun...

1 Aralık 2008 Pazartesi

Biraz da mutfak ...

Haftasonu mutfaktan hiç çıkmadım desem yeridir. Resmen mutfak kuşu oldum. Cumartesi akşamı malum fenerbahçe-beşiktaş maçı vardı. Hallamgiller maç seyretmeye geldiler.Bende bunu fırsat bilip kahramanım ekmek makinasında kek ve pizza yaptım. Tek kelimeyle muhteşem oldular. Ben ekmek makinasıyla geç tanışanlardanım. Benim kuzu herşeyin doğalını, tazesini yesin diye gittik aldık.İyiki de almışız. Resmen makina çıktı hamaratlık bitti. Ne yapmak istersen (ekmek,kek,hamur,reçel,yoğurt,pilav,güveç) hepsinin tarifi var.Kaba belirlenen ölçeklerle malzemeleri koyuyorsun ayarlanan zamanda hooop sana muhteşem lezzetler çıkıyor. Size harika lezzetlerden bir kaç resim...


















Pazar günü de bize, soya soslu sebzeli tavuk ,kuzuya da ıspanaklı ev makarnası yaptım. Her ikiside oldukça lezzetli oldular. Valla ben yaptım diye demiyorum :))) Eğer yapmak isterseniz tariflere bir göz atın, her ikisininde yapımları çok kolay. Şimdiden afiyet olsun.

SOYA SOSLU SEBZELİ TAVUK

Malzemeler:
1/2 kg ince şerit şeklinde kesilmiş tavuk eti(tavuğun göğüs eti)
yarım çay bardağı zeytinyağ
3-4 yemek kaşığı soya sosu
1 orta boy soğan
2 adet çarliston biber
1 orta boy patates
1 orta boy kereviz (yapraklarıyla beraber)
1 orta boy patlıcan
1 orta boy kabak
1 orta boy havuç
1 diş sarmısak
1 tane kesme şeker
tuz
kimyon

Yapılışı:
bütün malzemeler küp küp doğranır.Önce soğan,sarmısak ve çarliston biber zeytinyağda pembeleştirilip içine, tavuk ve soya sosu ilave edilir. Tavuklar hafif piştikten sonra bütün sebzeler konur. Yaklaşık 1,5 bardak sıcak su, 1 tane kesme şeker, az kimyon ve isteğe bağlı tuz ilave edilip, pişmeye bırakılır. Demetçe yemeklerden bir tarif umarım beğeniyle yersiniz.



ISPANAKLI EV MAKARNASI
Malzemeler:
2 adet yumurta
1 çay bardağı irmik
1 su bardağı un
7-8 dal ıspanak
1 çay kaşığı tuz

Yapılışı:
Ispanakları az suda haşlayıp rondodan geçiriniz.Daha sonra ıspanakların içine yumurta,irmik, un ve tuzu katıp iyice yoğuralım. Unladığımız tezgahın üstünde hamuru merdane veya oklava yardımıyla incecik açalım.Açtığımız hamurları erişte şeklinde keselim. Arzu ederseniz hamur kalıpları ilede şekillendirebilirsiniz.Kaynamış suya atıp yaklaşık 7-8 dakika pişirelim. İsteğe göre tereyağ veya zeytinyağla soslayalım.
Ben bu makarnayı yumurtasız yaptım.Çünkü yiğitin maalesef yumurtaya alerjisi var. Yumurtasız da hiç fena olmadı. Şimdiden sizin kuzulara afiyet olsun. Bu yemek tarifi Ebruli programından alınmıştır.

28 Kasım 2008 Cuma

Hayatın köşeleri ...

Hayata karşı köşelerim var benim, bazen çıkıveriyor sivriliklerim. Anlamam ben öyle grilerden ... Ya siyah ya beyaz, ya var ya yok, ya evet ya hayır benim için her şey... Ortası yoktur hiç bir şeyin...
Bazen geçiyorum karşıma, hesaplaşıyorum kendimle. Artık değişmelisin Demet diyorum yakalamalısın grileri, törpülemelisin tüm sivriliklerini, kırmalısın bir bir hayatın köşelerini... İşte o zaman alıyorum kağıdı kalemi elime , hesaplıyorum geleceği. Korkuyorum... Biliyorum, ileride Yiğit'im kendi kararlarını kendi verecek. Kimbilir belki başka bir ülkede, belki de başka bir şehirde yaşayacak, belki hiç istemediğimiz bir evlilik yapacak, belki dinini belki de cinsiyetini değiştirecek.
Sıkılıyorum, bunları hiç düşünmek istemiyorum. Bildiğim tek şey Yiğit nasıl yaşarsa yaşasın hep onun yanında olacağım ve onu çok seveceğim. Yiğit'imi kaybetmek istemiyorum onun için başlıyorum kırmaya hayatın köşelerini...

27 Kasım 2008 Perşembe

Bu Sabah ...

Hiç uyanmak istemiyorum. Hele yataktan çıkmak hiç istemiyorum. Yağmur mu yağıyor ne? Sanki yatak odasının camı dillenmiş, su damlacıklarının vuruşlarıyla... Her damla beynimde zonkluyor, pat pat pat diye... Zaten hava da daha aydınlanmamış. Offff azıcık daha uyku ne olur? Bilmem dün gece kaç defa kalktım. Artık saymıyorum bile... Uyumak istiyorum, yorganı üzerime çekip saatlerce, günlerce hatta haftalarca hiç kalkmadan uyumak. Yoruldum mu artık ne? Sanki şarjı bitmiş pil gibiyim. Elim kolum kalkmıyor. Çalışmıyor, çalışamıyorum.

İçeriden gene bir ağlama sesi kulaklarımda çınlıyor. Hoooop yataktan fırlıyorum. İri bir çift mavi göz buğlanmış, bana bakıyor. İrkiliyorum, yoksa hissettimi ne sızlanmalarımı? Kızıyorum, bütün düşündüklerim için kendime. Offf içim sızlıyor, utanıyorum. Alıyorum kuzumu kucağıma , sarılıyorum. Öpüyorum, öpüyorum, öpüyorum....

26 Kasım 2008 Çarşamba

Şirvan ...




Birkaç gündür medyada yer alan Şirvan'ın haberleri acayip canımı sıkıyor. Okudukça, seyrettikçe içim acıyor. Kızıyorum, onu bu hale getiren trafik canavarına ama en çokta şirvan'ın babasına... Şirvan'ın iyileşmesi için kök hücre nakline ihtiyacı var. Tabiki bunun içinde doğal olarak babasına.
Dün sabah bir programda şirvanın annesi altı yıl önce boşandığı eşine sesleniyordu. Aynen aktarıyorum''Kızımızın yürüyebilmesi için tüp bebek yapmamız lazım. Senden hiçbir beklentim yok.Kızımız için sana yalvarıyorum ne olur gel''diyordu. Türkiye'de resmi nikahı olmayan çiftlerin tüp bebek yapmasının yasak olduğu söylendiğinde ise kızı için gerekirse tekrar eski eşiyle evlenebileceğini söylüyordu, o koca yürekli anne... Yeter ki şirvan iyileşsin diyordu. Anlamadım, anlayamadım, anlayamayacağımda bu yalvarışlar karşısında sessiz kalan babayı...
Birden işten çıkıp, evimize gidip oğlumuza sımsıkı sarılmak istedim.Korkma kuzum, şartlar ne olursa olsun ölünceye kadar babanla ben hep senin yanındayız demek istedim.


BİRAZDA BİZDEN HABERLER...
En sonunda zaman bulup alyanslarımızı değiştirebildik.Pazartesi günü Zehra Hanım'ın( oğlumuzun bakımında bize yardım ediyor) tam gün çalışmasını fırsat bilip öğleden sonra aşkımla ufak bir kaçamak yaptık. Önce güzel bir yemek yedik.Daha sonra gidip ,aşkımın ısrarla almak istediği, o klasik hani annelerimizin hatta ninelerimizin taktığı kalın ,yuvarlak ,sarı alyanslar var ya işte gidip onlardan aldık.İçine evlendiğimiz tarihi ve isimlerimizin baş harflerini (D.Y.B) yazdırdık. Yiğitçik artık yüzüğümüzlede bizimle :))))))))

24 Kasım 2008 Pazartesi

Kutu Kutu Pense ...




Son zamanlardaki oyunumuz. Üçümüz geçiyoruz salonun ortasına ve başlıyoruz söylemeye ;


kutu kutu pense
elmamı yerse
arkadaşım Yiğit
arkasını dönse


Bilmem bundan ne anlıyor ama kıkır kıkır gülüyor. Sanırım etrafımızda dönmemiz hoşuna gidiyor. Açıkcası bizim de hoşumuza gitmiyor değil. Düşünsenize eskiden arkadaşlarınızla oynadığınız oynu şimdi çocuğunuzla oynuyorsunuz. Hani derler ya kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, şimdi bizimkide o hesap. Hele birde bu oyun işini çok fazla uzatmasak değmeyin keyfimize. Ama Yiğit'i zaptedene aşk olsun. Bir, iki, üç derken bitmek bilmiyor kutu kutu pense... En sonunda, yok artık Yiğitçik bizden pas deyip havlu atıyoruz kuzucuğa. Bakıyor, bizi kandıramayacak başlıyor kendisi, mevlana gibi dönmeye....

23 Kasım 2008 Pazar

Haftasonumuz



Gene bir haftasonunu telaşlı deviriyoruz.Rutin yapılan cumartesi temizliği, bir süredir toplanmak için beni bekleyen aşkımın dağınık gardırobu(Aşkım, lütfen artık biraz DÜZEN istiyorum!!!). Gelen ve görünce sevinç çığlıklarıyla karşılanan annemgiller ile yapılan şımarıklıklar , yiğidom belki bir umut yer diye denenen yeni yemek tarifleri (ıspanaklı ev makarnası ve levrek balığı çorbası) ve akşam teyzecik bizde kalınca kuzucuğumu bırakıp arkadaşlarla yenen kaçamak bir akşam yemeği..... Açıkcası yorgun bir haftanın ardından bu yemek bana hiç fena gelmedi. İki saat dur yapma etme demek yoktu.Hoş yiğidom yemekte ara ara telefonumuzdaki resimleri ve son yaptıklarıyla hep yanımızdaydı.Malum biz anneler çocuklarımızı anlatmaya bayılırız. :))))))

Bu arada bir süredir oğlumuzu, hayvanat bahçesine götürmek istiyoruz. Kitaplardan gösterdiğimiz hayvanları yakından görünce nasıl tepki vereceğini açıkcası çok merak ediyoruz. Hayvanlardan korkup ağlayacak mı yoksa onları sevip dokunmak mı isteyecek, bilmiyoruz. Zannedersem uzun bir sürede bilemeyeceyiz. Çünkü koskoca İstanbul'da çocuklarımızı götürebileceğimiz bir tane hayvanat bahçesi YOK. Acaba yanlış mı biliyoruz belki vardır da bulup götürürüz diye bugün tekrar araştırdık, maalesef YOK. Eskiden Gülhane Hayvanat Bahçesi vardı ama orasıda kapatılmış. Hoş 2007'den beri Gaziosmanpaşa civarında büyük bir hayvanat bahçesi yapılıyormuş. Kimbilir ne zaman biter. Valla bugün bir ara gözümüzü karartıp Darıca Hayvanat Bahçesine gidelim dedik ama ne havaya ne de bizim kuzuya güvenemedik. Malum artık arabada eskisi kadar rahat durmuyor.Kerata büyüdüde araba koltuğunda oturmak istemiyor. Eh artık hayvanat bahçesinin bitmesini bekleyeceğiz.

Neyse bu arada ev yapımı ıspanaklı makarna hiç fena olmadı. Hafta içi, belki sizde kuzunuza yapmak istersiniz diye tarifini vereceğim. Şimdilik hoşcakalın.....

21 Kasım 2008 Cuma

Hadi anneciğim,e e eee

Sabaha karşı 5 ve benim esnemekten ağzı yırtılmış bir vaziyette kuzucuğuma böyle diyom.Hadi annecim e e eee hemde son 1.5 saattir.O da inatla uyumak değil oynamak istiyor.Valla ne yalan söyleyeyim korkuyorum bu saatte oyun oynarsak alışkanlığa döner diye.(acayip meyilli) Bu yüzden yaptığı bütün şirinlikleri görmezden gelip uyutmaya çalışıyom. Tam direncim kırılmak üzereydiki 6:30 doğru uyutmayı başarıyorum.Tabi bu saatten sonra bende uykudan eser kalırmı, kalmıyo.Bende gidip kendime güzel bir çay demleyip bu yazıyı yazmaya başlıyom.Oooo bu arada görseniz bizim kuzucuk mışıl mışıl uyuyo. Eee biraz bana haksızlık gibi oluyo ama neyse... Kuzucuğuma feda olsun bütün geceler :)))))))))))))

19 Kasım 2008 Çarşamba

Dikkat Dikkat!!!!

Arkadaşlar,''annecocuk.com''sitesi son zamanlarda artan bu cocuk tacizleri konusunda çözümsüzlükleri giderebilmek ve daha etkili yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlayabilmek için kampanya başlatmış.Lütfen hep beraber çocuk tacizlerine dur diyelim.http://www.kampanya.annecocuk.com/

Haydi kampanyaya desteğe.....

Robocop Yiğit



Oğlum,sen robocop musun? Evet evet, doğru okudunuz. Bu sabah aşkım, oğlumuza ''Robocop Yiğit'' diye sesleniyordu. Neden mi? Çünkü, dün gecede tıpkı diğer geceler gibi devamlı uyanıp, uyumadı(doğduğundan beri ciddi anlamda uyku problemi var) hem de uyutmadı. Sanki uykusunu almış gibi de sabah 7:00'da ayaktaydı. Tamam bizim de zaten işe gitmek için sabahları 7:00 gibi kalkıp hazırlanmamız gerekiyor. Ama bu sabahta diğer sabahlar gibi fazladan 15 dakikacık daha uyumak istemiştik. Kuzucuğum geceleri bizi o kadar uykusuz bırakıyor ki....

Yok anam ne mümkün gene uykumuzu sabote etti. Yataktan, ben uyandııııııım ağlamasıyla fırladım. Doğruca odasına gidip kuzucuğumu öpe koklaya yatağımıza getirdim. Görmeyin acayip mutluydu. Kocaman maviş gözleriyle sanki odadaki herşeyi ilk kez görüyormuş edasıyla (huyudur) etrafa bakınıp duruyor biryandan da tam anlamlandıramadığımız tuhaf sesler çıkarıyordu. Bu esnada aşkım, yanına yatan oğluna yarı açık gözlerle bakıp''Oğlum, sen ne yiyon, ne içiyon, nede uyuyon ha söyle bakayım yoksa sen robocop musun?''deyip durdu. Zannedersem artık, Yiğitçik babasının fantastik kahramanı olup çıktı. Laf aramızda, o benim doğduğu günden beri en büyük kahramanım.(aman aşkım duymasın) :))))
Bu arada receıvar macerası tam gaz devam ediyor.

18 Kasım 2008 Salı

Yiğit Hayır

Taktı!!! Vallahide billahide taktı.Yiğitcik bugün receivera taktı.Bilmem nerden öğrendi ama televizyonu açık gördümü doğru receiverın önüne yatıp düğmesini kapatıyor.Sonrada yattığı yerden doğrulup iki eliyle televizyon ekranına vuruyor.Bugün bütün gün elim yüreğimde,hayır Yiğit yapma Yiğit diye diye peşinden dolaşıp durdum.Ama nafile taktı birkere...

Artık kesinlikle televizyon sabitliyecisi almamız gerekiyor.Hemde en kısa sürede.Hoş oğlumun bu bitmez tükenmez inadı hayatımızın her alanında var.Özellikle de yemek saatlerinde... İnadım inat deyip sevdiği yemekler dışında (makarna,pilav,köfte,ekmek,meyveli yoğurt ve süt) doğru düzgün hiçbirşey yemiyor.Bugün de akşam yemeğini(brokoli çorbası ve buğday pilavı vardı) yemeği reddetti. Aşkımla beraber ne yaptıysak nafile... Bugün de yemek yemedi.



RESİM SİZİ SAKIN ALDATMASIN

Doktoruna göre bu normal bir süreçmiş.Daha sabırlı ve sakin olmalıymışız.Önümüzde iki seçenek varmış.Ya yapılan yemeği, öğün saatlerinde yemeği reddettiğinde hiç zorlamadan öteki öğün saatine kadar arada açıksa bile (hatta açlıktan ağlasa bile) hiçbirşey vermeyecekmişiz. Ya da öğün saatinde hazırlanan yemeği reddettiği zaman hemen sevdiği yemeği yapıp, yediricekmişiz.Kısacası doktorumuz ya kuralları belirleyip siz koyarsınız ve çocuğunuz sizin kurallarınıza göre yaşar.Ya da ikinci yolu seçip kuralları onun koymasına izin verir ve onun kurallarına göre siz yaşarsınız dedi.Bu tamamen tercih meselesi dedi.Ve biz tercihimizi birinci yoldan yana yaptık.Sizin anlayacağınız evde şimdilik soğuk bir savaş var.Bu arada bende dünden beri ekmek makinasına (bunuda ben yeni keşfettim) :) taktım.Deliler gibi ekmek yapıyorum.hıııımmm inanılmaz güzel kokuyorlar.Herkese tavsiye edilir.Benden bugünlük bu kadar.Bu arada aşkıma teşekkürler... O, Yiğit'le bu kadar ilgilenip oğlumuzu uyutmasaydı bu yazıyı yazamayacaktım. Ben artık aşkımın yanına,film seyretmeye gidiyorum. Şimdilik hoşçakalın...

17 Kasım 2008 Pazartesi

merhaba

Dün akşamdan beri eşimle beraber blog oluşturmaya çalışıyoruz.En sonunda başardık :) Yok blogun ismi,yok başlıgın rengi,yok çercevenin rengi,yok yazı karakterleri,sizin anlayacağınız bize yabancı bir sürü şey... Ama dedim ya en sonunda başardık.Aslında blog bana kısa bir süre öncesine kadar çok yabancı birşeydi.Ta ki bir arkadaşım başka bir arkadaşımızın blogunu benim sık kullanılanlarıma ekleyene kadar... Benim için inanılmaz birşey oldu.Düşünsenize oğlum Yiğit'i,eşim Barış'ı,yemeklerimi özellikle adlarını Demetçe koyduğum uyduruk yemeklerimi,evimizi,ailelerimizi,arkadaşlarımızı, yani kısaca Demet'in dünyasına dair herşeyi yazacak biryer vardı.Ve ben bunu öğrenmiştim.Böylece de benim blog serüvenim başlamış oldu.Bu serüvendeki herkese şimdiden teşekkürler.... Şimdilik hoşcakalın.En kısa sürede görüşmek pardon yazışmak üzere :)