25 Ocak 2009 Pazar

Sanat Sever Yiğit ...

Bu haftasonu programımız pi-nik kuş'dandı. Sağolsun o kadar güzel şeyler yazıyor ki, bihaber olduğum yerleri ve etkinlikleri ondan öğrenebiliyorum. Cumartesi akşamı Etiler'de açılan çocuk alışveriş merkezi Mohini'ye gittik. Çok kalabalık olacağını düşünmüştüm ama bayağı sakindi. Sanırsam geç saatte gittiğimiz içindi bu sakinlik. Yer çok güzel, bayağı beğendik. Mağazalarda ki oyuncak ve kıyafetler biraz pahalı, cep yakan cinsten. Eee tabi Etiler'in göbeğine böyle bir merkez kondurunca, fiyatları da ona göre oluyor. Hitap edilen kesim belli yani... Orda Taygatoys diye bir oyuncakcı var ,valla biz oraya bayıldık. Bütün oyuncaklar ahşap yapımı. Hele müzik grubu olan oyuncaklara bittik. Kuzu başta mırın kırın ettiyse de biz ona akordiyon aldık. Şöyle bir yan yan baktı, sonrada elinin tersiyle akordiyonu itti. Onun gözü baterideydi. Bir türlü elinden baterinin sopalarını alamadık. Pundununu buldu mu kapı verip sopaları ,hooop dışarı doğru koşmaya başlıyordu. (Aman oğlum aklıma kötü kötü şeyler geliyor. Hoş daha o bebekken gittiğimiz yerlerden az yumurta almadık yani) Valla paraya kıyıp akordiyonun üstüne kuzuya bide bateri alacaktık, ama ellerinde hiç kalmamıştı. Pazartesi gelecekmiş, benim kuzu çok beğendi, herhalde pazartesi akşamı gidip alacağım. Ya bide orda kaçıncı katın yerinde vardı hatırlamıyorum, gölge havuzu yapmışlar(ismi tamamen farklı bişey olabilir,bilmiyorum) içinde balık sürüleri dolaşıyor. Sen üzerlerine bastın mı hepsi bir yana kaçışıyor. Yiğit bunu çok sevdi. Onu ordan ayırana kadar resmen göbeğimiz çatladı. (sanırsam bu inatı bana çekmiş) Maalesef oyun atölyelerini göremedik, bizim gittiğimiz saatte kapanmıştı.




Eve geldiğimizde ise tam bir cümbüş havası vardı. Akşam 10'da , bizim her birimizin elinde bir enstrüman resmen komşulara ufak çaplı bir resital verdik. Yiğit davulda, Barış akordiyonda bendeniz de zilde çaldıkta çaldık.Valla çok güzeldi. Elinin tersiyle ittiği akordiyonu, baktık bu sabah aynanın karşısına geçmiş sırıtarak çalıyordu. Sanırım alıştı.



Bu sabahta yapılan alelacele bir kahvaltıdan sonra, Profilo'ya Küçük Kara Balığı seyretmeye gittik. Açıkcası çok korkuyordum, orda durmaz diye. Hiç de korktuğum gibi olmadı. Oyun kaç dakika sürüyor bilmiyorum ama Yiğit 45 dakika oyunu seyretti. Seyretti derken tabiki pür dikkat değil. Ara ara mızmızlandı ama ilk deneme için gayet başarılıydı. Tabiki bunda oyun esnasında yemesi için verdiğim fındık ve cevizlerin faydasını göz ardı edemem. Malum bizim kuzu ancak böyle sevdiği şeyleri yerken sabit kalıyor :o) Bence oyun gayet güzel. Eğlenceli, bol müzikli bir oyun. Yiğit'de oyunda en çok kurbağaları ve palyaço balıkları sevdi. Bunları acayip pür dikkat seyretti. Zaten son zamanlarda favori hayvanı kurbağa, evde kanbağa kanbağa diye dolaşıp ,duruyor. Küçük Kara Balığın, pelikan balığın elinden kurtulmasından sonrasını, seyredemedik. Yiğit artık zapdedilmez bir hal alınca(bu aşamada fındık ve cevizde kar etmedi) dışarı çıktık. Hoş zaten çıkmasaydık herhalde iki yanımda oturan kadınla kavga edecektim. Hasbam, çocuk tiyatrosuna geldiğini unutup, herkese şişşşt şişşşt sessiz olun deyip durdu. Tamam tiyatroda, sinemada sessiz olunur allaha şükür bunu biliyoruz. Ama karşındakiler çocuk, üstelik küçük çocuklar. Ne söylersen söyle anlamıyorlar. Kadının yanında çocuğu da yoktu, sanırsam bu kadının çocuğu da yoktur. Çünkü çocuğu olan bir kadın olsaydı ordaki anne ve babaların çocuklarını susturmak için ne kadar çaba harcadıklarını farkeder, hatta bilirdi. Hoş bunun için anne olmayada gerek yok ya, azıcık beyni olan herkes bunu bilir. 45 dakikanın sonunda Yiğit mızmızlanmaya başlayınca bu sefer kadın bize sardı.Kadından, ''ben de tam yerine oturmuşum'' diye bir cümle duyunca ellerimi belime atıp, bir iki laf söylemek istedim. Ama sonra gerizekalının biri için, sinirlerimi bozup da pazar günümüzü zehir etmek istemedim. Neyse, biz gittikten sonra herhalde kadının yeri genişlemiştir. Oyuna geri dönecek olursak, oyun 30 mayıs'a kadar devam ediyor. Giriş ücretsiz. Eğer içinizde benim gibi çocuğunu daha önce tiyatro ile tanıştırmamış olan varsa, haftaya götürebilirsiniz. En fazla ne yapabilirler ki, ağlayıp mızmızlanırlarsa oyundan çıkarsınız. Çıkışta merdivenlerde, bizim kuzu, abi abi diye bir çocuğu yakalayıp, yapıştı. Valla resmen çocuğu duvara yapıştırıp cici abiii deyip, bir güzel öptü. Sonrasında Enes'e fındık ikram ettikten sonra bay bay yapıp salondan çıktık. Artık sık sık kuzuyu tiyatroya götürürüz. Küçük Kara Balıkla Yiğit'in tiyatro hayatı başlamış oldu. Tabi çıkışta uzunca bir süre dolaşıp, profilonun altını üstüne getirdikten sonra, eve döndük. Kuzu o kadar yorulmuş ki eve geldikten 10 dakika sonra uyudu. Yaklaşık 2 saat 15 dakikadır uyuyor. Sanırsam bu da benim bonusum oldu.

20 Ocak 2009 Salı

Bizden Haberler ...




Ales'e hazırlanmaya başlayınca, bloga girme zamanımda, yazı yazma durumumda azaldı. Oysa geçen hafta bizim açımızdan acayip yoğun geçti. Eeee durum böyle olunca yazıcak şeylerde birikti. Ama ben iş, ev, sınav ve yiğit dörtgeninde dolanıp durdum. Ne birşey yazabildim ne de doğru dürüst yazı okuyup, yorum yazdım. Bizde paylaşacaklar da yapılan ilkler de birikti. Geçen haftamızı kısaca özetlersek

- 21. Ay doktor kontrolümüz vardı. Gittik gitmeyede gene yer gök kuzunun çığlıklarıyla inledi. Adam hastanenin kapısını gördümü basıyor çığlığı. Valla nasıl muayene oluyor, doktorla ne konuşuyoruz o yaygarada anlamıyorum. Bende gittim bir umut belki şu doktor fobimizi biraz yeneriz diye erken çocukluk kitaplığının''Doktorda'' adlı kitabını aldım. Bu kitapta muayene olmaya giden bir çocuğun nelerle karşılaşabileceğini anlatıyor. Kitabı ben okuyorum, kuzu resimlerine bakıyor. En güzeli de kitapda muayene sırasında bütün küçük çocuklar gülüyor. Bakalım 3 ay sonraki doktor kontrolümüze bu kitabla anlatımımın bir faydası olacak mı? Bu konuda ben umutluyum. Yiğit'in gelişimine gelince gelişimi hala büyüme eğrisinin üst sınırlarında devam ediyor. Kilosu : 13.5 , Boyu : 88.5 doktorumuz herşey gayet yolunda dedi.

- Nihayet azı dişlerimizi patlattık. Gözümüz aydın!!! Gözünüzü korkutmak gibi olmasın ama zor bir süreç. Ne doğru düzgün yemek yedi ne de uyudu. Yaptığı mızmızlıkta cabası. Neyse ki atlattık. Darısı diğer bebelerin ve annelerin başına.




- Bir süredir kuzunun gidebileceği oyun ve faaliyet merkezi bakıyordum. En sonunda evimize yakın bir merkez buldum. Bulmakla da kalmadım geçen salı oyun grubu deneme dersine de katıldık. İlk başta ağladı, içeri girmek istemedi. Sonra topların olduğu oyuncak sepetlerini görünce goooo goooo diye arkasına bakmadan doğruca toplara koştu. Telefonda ,çocuğun bulunan ortama alışması için dersin başlamasına 15 dakika kala gelmemizi söylemişlerdi, bizde öyle yaptık.Ders saati gelinceye kadar teyzesi, ben ve kuzu bir güzel hopladık, zıpladık. Ders başlayıncada ilk faaliyetlere benim desteğimle katıldı. Ama daha sonra yükselen müzikten ve o koşuşturmadan tedirgin olup , ağladı. Bizde dersin geri kalan kısmını benim kucağımda, dersi dışardan seyrederek geçirdik. Genelde bütün çocuklar ilk başta bu tepkiyi gösterirmiş. Hatta bazı çocuklar hiç derslere bile katılmazmış. Ama bir kaç dersten sonra herşey normale dönermiş. Bakalım bizde bu süreç nasıl gelişecek. Valla ben yeri çok beğendim. İşlerini gayet iyi biliyorlar bu merkezin 33 ülkede 500'ü aşkın yeri var. İlerleyen süreçte de Yiğit'i müzik ve resim derslerinin olduğu aktivitelere götürmek istiyorum.Özellikle müzik derslerine bayıldım. Bu derste çocuğu 16 farklı müzik türüyle tanıştırıyorlar. Bence harika. Bakalım kuzu bu hafta oyun grubunda ne yapacak. Yeni maceralarımızı paylaşacağım.


- Malum Yiğit'in artık dillere destan olan uyku problemi için en sonunda geçen hafta bir uzmana gittik. Eğer pedagog tarafından bir problem gözükmezse 2 seans daha gideceğiz. Aksi olursa seanlar daha uzayacak.İlk seansı eşim ve benle yaptı (Barış'ı danışmanlık merkezine götürene kadar resmen göbeğim çatladı. Bir de kadına demez mi buraya eşimin baskılarıyla geldim, ağır baskı altındayım diye. Nedir bu erkeklerin her türlü doktor ve psikolog fobileri. Neyse artık bu başka bir yazı konusu) Bu çarşamba gideceğimiz 2.seansıda yiğit'le beraber yapacaklar. Geçen hafta bize anlattığına göre seansı oyuncaklarla dolu bir odada yapacaklarmış. Eğer yiğit yaptırırsa bir iki testte yapacaklarmış. Bakalım bunu yarın göreceğiz. Eğer herşey yolunda giderse 3. seansta da yiğit'in psikolojik ve motor gelişimi hakkında bize bilgi verip bir de çocuk eğitimi hakkında bizi bilgilendirecek. Bu süreçte yaptığımız hataları inceleyip doğruları hakkında bilgileneceğiz. Bakalım göreceğiz. Sonuçları ve çocuk eğitimi üzerine yapılan doğru davranışları size uzun uzadıya yazarım. Ya birde şu psikologların ve pedagogların viziteleri niye bu kadar pahalı anlamıyorum. Allah aşkına bu ücretleri kim, nasıl belirliyor. Vallahi insanın içi parçalanıyor 1 saat için verilen o paralara.

- Geçen hafta Barış elinde paketle eve çıkageldi. Bana hediye almış. Allah allah bayram değil seyran değil dedim. Tamam tamam aşkımın bu konuda hakkını da yemek istemiyorum. Ara sıra yapar benim aşkım böyle süprizler. Ama açıkcası aldığı hediye çok manidardı. Bana pijama takımı almış. Şimdi aşkım bana çoook uzun zamandır evde saçma sapan eşofmanlarla, pijamalarla ve eşofmandan bozma pijamalarla dolaşmamı istemediğini söyleyip duruyordu. Bir kere taktı Avrupa Yakasında Gülse Birsel'in giydiği pijama takımlarına. Gel illa sana öyle güzel takımlar alalım, onları giy diyordu evde. Aşkım, ben bir pijamaya o kadar para verir miyim yahu? Hadi verdim onlarla temizlik, yemek yaparmıyım hiç, bırak kıyıp onlarla uyuyamam bile dedikçe ben, o ısrarla alalım diye tutturdu. Valla kim dinler aşkımı, benim canım eşofmandan bozma pijamalarım varken. Ama söyledi söyledi en sonunda gitti kendi alıp geldi. Valla pijamayı görünce hafiften bana bir imme indi ama neyse ki aldığı pijama gayet zevkli bir tercih olmuştu. Dediğine göre pijama süprizleri hızla devam edecekmiş. Aman aşkım ,ne olur çok açılıp saçılmayalım malum ekonomik kriz var desemde, kim dinler. O bir kere taktı . Sanırsam kızlar benim bey, bana mesaj vermeye çalışıyor. Hadi bakalım hayırlısı :o)))


- Ve geçen hafta en sonunda Barış fotografçılık kursuna yazıldı. Şubat'ın 11 de kurs başlıyor. Sormayın bizde bir heyecan bir heyecan. Dile kolay, yıllardır fotografçılıkla ilgili bir kursa gitmek, hatta bu işi profosyonel bir şekilde yapmak istiyordu. Kimbilir belki yıllar sonra kişisel bir sergi bile açarım diyor. Bakalım şimdilik isteklerinin ilkini gerçekleştirdik. Canım aşkım ya uzun zamandır kendi için hiçbir şey yapmıyordu. Bu kurs çok güzel oldu. Onun heyecanını görünce acayip mutlu oluyorum. Kurs hafta içi çarşamba günleri. Valla planımız çarşamba akşamları Yiğit'i annemlere bırakıp taksime beraber gitmek. O kursa ,bense kurs bitimine kadar taksimde kah arkadaşlarımla kah yanlız gezmeyi planlıyorum. Kurs bittikten sonrada tıpkı eski günlerdeki gibi kokoreç veya tava hamburgeri yiyip belki bazı akşamlarda iki tek atıp eve gideriz diye planlıyoruz. Bakalım... Şimdilik heyecan içindeyiz...

Ya nerdeyse unutuyordum, bizim kuzu kelime hazinesine kanbağa(kurbağa) demeyi de ekledi. Son birkaç gündür kanbağa(kurbağa) deyip duruyor. Kuzuya soruyorum
-Yiğit kurbağa nasıl vıraklıyor ?
- Başlıyor kuzu ellerini havaya kaldırıp hızla açıp kapatmaya birde bağıra bağıra viyak viyak demeye...

Anaam amma uzun yazı olmuş ... Şimdilik Yeşiltaş familyasından haberler bu kadar :0)))))

11 Ocak 2009 Pazar

Makarna Ve Yiğit



Bizim kuzu tam bir makarna kolik. Haftada iki kez makarna veriyorum. Hoş bıraksam hergün üç öğün makarnaya hayır demez. Genellikle makarnayı sebzeli veya kıymalı yapıyorum. Bazen de makarnaları tavuksuyunda, suyunu tamamen çekene kadar haşlayıp az tereyağla sosluyorum.
Yiğit'in tercihi kıymalı makarna. Makarna olduğu gün değmeyin kuzunun keyfine. Seriyoruz sofra bezini mama sandalyesinin altına, veriyoruz makarnaları kuzuya. Önce güzel bir mıncıklıyo bütün makarnaları, sonra çatal da neymiş canım ellerim varken, felsefesinden yola çıkarak şapur şupur elleriyle yiyor makarnaları. Eeee bize de mutfağı temizleyip,güzel bir banyo yaptırmak kalıyor kuzuya...

10 Ocak 2009 Cumartesi

Koklaşma Zamanı

Yazdan kalma sıcacık bir video ... Kuzunun Top 5'in den ...

6 Ocak 2009 Salı

Top 5



Bizim kuzunun kendi görüntülerini seyretme isteği hiç sınır tanımıyor. Her fırsatta, her yerde ve her zaman ... Yeter ki laptopu görsün. Kendi video görüntülerini açtırana kadar yukarıda seyrettiğiniz garip sesi çıkartıyor. Bir de öyle her filmini kabul etmiyor paşa, top 5'i var. İllaki o görüntüler olacak. Yoksa gene susmuyor.Napalım bizde maailece dönüp dönüp aynı görüntüleri izliyoruz. Hemde dakikalarca. Valla artık öööö durumundayız.

Geçen alerji testi yaptırmaya gittiğimizde laptopu da aldık yanımıza. Çünkü testen sonra, verilen ilaçların birbirine karışmaması için kollarını 10 dakika hiç kıpırdatmadan durması gerekiyordu. Bununda tek yolu kuzuya top 5 'ini seyrettirmekti. Öylede oldu. Önce o istemeden video görüntülerini biz açtığımız için kısa çaplı bir şaşkınlık yaşadı, sonrada her zamanki gibi transa geçip yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kendini seyretti. Bizde böylece kazasız belasız testimizi atlatmış olduk. Yani kırk yılın başında kuzunun sınır tanımayan megalomanlığı işe yaramış oldu :o)

3 Ocak 2009 Cumartesi

Sobe

Bende sobelendim!!! Sevgili Güneş tarafından mimlendim, konu şarkılar.
Şimdi bu nedir demeyin kızlar valla bu benim ilk sobem.O yüzden istedim ki yazım renkli, bol resimli ve birazda abartılı olsun.

Hemen hemen her parçasını severek dinlerim minik serçenin. Ama en sevdiklerim : Gülümse, Küçüğüm, Kaderim ve Seni yerler ( bu parçayı biraz değiştirerek oğluma söylüyorum)
Funda Arar'dan favorilerim: Benim için üzülme (birde bu parçayı canlı dinleyeceksiniz, keyfine doyum olmuyor) ve Bu sabah güneş doğmuyor .
Kıraç'tan ise dinlemekten zevk aldıklarım : Gülmek için yaratılmış, Yaşamam artık , Bir veda havası, Yıldızlarda kayar ve Talihim yok bahtım kara
Zerrin Özer'den favorilerim ise : O yaz (bizim parçamız), Ben melamet hırkasını kendim giydim ve Artık sevmeyeceğim ( oldum olası çok severim bu şarkıyı, bir anlam yüklemeyin arkadaşlar bende bir anısı yoktur)
Nilüfer'den tek favorim : Kar taneleri (çoook güzel söylüyor)
Candan Erçetin'de çok severek dinlediğim şarkıcılardan biri ama ondanda dinlemekten en çok hoşlandığım parçalar : Elbette (her dinlediğimde kendimi daha bir güçlü hissediyorum) ve Gamsız hayat
Esmeray'dan ise tabiki favorim :Unutma beni (bu parçayı ilk dinlediğim günden beri eski sevgiliye yapılabilecek en güzel beddua diye düşünürüm)
Şebnem Ferah'tan ise favorilerim : Sil baştan ve Çakıl taşları
Cem Karaca Baba'dan ise saymakla bitmez favorilerim. İçlerinden seçtiklerim : Islak ıslak, Resimdeki gözyaşları, Tamirci çırağı, Dadaloğlu ve Oğlum'a (bu parçası çok bilinmez, oğluna yazdığı parçadır.
Edip Akbayram'dan severek dinlediklerim ise : Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz, Adaletin bu mu dünya, Sen benden gittin gideli ve Hasretinden yandı gönlüm
Ve Yaşar'dan favorim : Kadınım ( Aşkım, bu parçayı bana az söylemedi)

Tabiki olmazsa olmazlarım, her zaman dinlemekten çooook büyük zevk aldığım özgün müzik ve türkü söyleyen sanatçılarımız ve şarkıları var. Açıkcası onları ayrı bir kategoride göstermek istedim. Güzel bir masada, sevdiğim dostlarımla ve rakı kadehi eşliğinde bıraksalar sabaha kadar dinlerim türkülerimizi ...

Arif Sağ'dan favorim ise : İnsan olmaya geldim. Bu parçayı bir çoğumuz yılanların öcü filminden hatırlarız. Eğer tekrar dinlemek isterseniz ve birazda vaktiniz varsa buyrun size iyi dinlemeler. Yanlış bilmiyorsam ilk versiyonu.
Ahmet Kaya şarkılarından hangisini tercih edeyim hiç bilmiyorum. Lise yıllarımdan beri bir çok parçasını çok severek dinlerim. İçlerinden en çok favorim olan şarkıları : Giderim, Hani benim gençliğim, Adı bahtiyar, Ağladıkça, Doğumgünü, Başım belada ve Fabrika kızı
Ali Asker'den en çok dinlediğim şarkılar : Metrisin önü ve Oy dağlar
Zülfü Livaneli'den ise favorilerim : Kan çiçekleri, Bir şafaktan bir şafağa, Güneş topla benim için, Leylim ley
Aşık Mahsuni'den ise dinlediğim şarkılar : Zevzek, Yuh yuh, Çeşm-i siyahım ve Ben beni

Ve burda yazamadığım ama belirtmeden de geçemeyeceğim Dostum dostum, Eftelya, Dokuz altı yolları, Gesi bağları, Kara yılan, Etek sarı yani bu liste uzar gider ben daha fazla sizin sabrınızı zorlamadan iyisimi bitireyim bu sobeyi. Yabancı müzik dinlemekten hiç haz etmediğim için hiç bir parça yazmadım..Teşekkürler Güneş, bu sobeyle beni üniversite hatta lise yıllarıma götürdün. Bir süredir dinleyemediğim parçaları sayende tekrar dinledim. İki gündür ağzımda Gesi bağları ve Bir şafaktan bir şafağa söyleyip duruyorum. Teşekkürler ...

Adettendir benimde mimlemem gerek, bende kabul ederlerse sevgili Rahşan ve Zorda Sükunet'i MİMLİYORUM.

2 Ocak 2009 Cuma

Yılbaşı Ertesi ...


Bizdeki belirsizlik yılbaşı gününe kadar devam etti. En sonunda oğlumuzuda alıp Carousel'e gittik. Maksat Yiğit'in oradaki atlıkarıncaya ve jetonla çalışan oyuncaklara binmesi, kuzuya parmak boya almak ve bir şeyler yemekti. Eeee birde Yiğit'in alışveriş merkezini çok sevdiği düşünülürse kuzu için harika bir yılbaşı akşamı programıydı tabiki bizim içinde onla olmak zaten harikaydı.




Sokağı çok seven oğlumun atti çığlıklarıyla arabaya bindik. Yol boyunca favori şarkılarımız olan ''bir arslan miyav dedi, mini mini bir kuş, küçük asker''şarkılarını alkışlar eşliğinde söyleyerek Carousel'e gittik. Bilmem bütün çocuklarmı bu alışveriş merkezlerini çok seviyor yoksa bizim kuzumu sevgisini çok abartıyor hiç anlamadım. Görmeniz lazım el havada çığlıklar atarak ortalıklarda dolaşıyor. Bu arada ilk atlıkarınca deneyimimiz ise şaşkınlıkla geçti. Atlıkarıcanın yoğun ışıklarının şaşkınlığı içinde atının önündeki boruya sımsıkı sarılıp babasının koruması altında defalarca döndü etrafında. Sanırım hoşuna gitti. Jetonla çalışan oyuncaklara gelince onlardan daha önce tecrübeliydik. O oyuncaklara bayılıyor, kuzuyu ordan indirebilene aşk olsun.





Tam Yiğit'i bindiği oyuncaktan aşağı indirme konusunda ikna savaşı içindeydik ki arkadaşlarımız arayıp yemeğe çağırdılar. Bizde kuzuyla ufak çaplı bir savaşdan sonra(iki yaş sendromu, sormayın halimiz vahim) mertere arkadaşlara gittik. Saat 00:05'e kadar ordaydık.Yedik, içtik, eğlendik. Akşam gayet güzel geçti. Gece yaklaşık 2:00'ye kadar herşey yolundaydı. O saatten sonra Yiğit'in ağlamasıyla uyanıp sabaha kadar hiç uyumadık. Malum Yiğit'in kronik bir uyku bozukluğu var bizi tanıyan herkes bunu bilir. Her akşam biraz uyuyabilmek için kuzunun gözünün içine bakarız. Maalesef yılbaşı geceside sizi 2009'da daha kötü geceler bekleyecek heeey hazırlıklı olun dermişcesine hiç uyumadı. Yatağın içinde deliler gibi bir sağa bir sola dönüp durdu. Valla bir gün bu anlarını kameraya çekip yayınlayacağım. Bakıp göreceksiniz bir insan ancak bu kadar sıkıntılı yatar. Sanki uyumaya çalışmıyor, yatakla kavga ediyor. Artık dayanamayıp sabaha karşı Barış'ı salona gönderip kuzuyu yanıma aldım. Güç bela maaile iki saat uyuyabildik. Bu kaos dün gecede aynen devam etti. Valla artık bu konuda bir pedagoga gitmeyi planlıyoruz. Hatta uyku bozuklukları ile ilgili merkezler var oradanda yardım alabiliriz. Tabiki yardımdan kastım ilaç değil. Bu konuda asla oğluma hiç bir ilaç vermem.Aylar önce doktorumuz arzu ederseniz kimyasal ilaçlar var verebilirsiniz dedi ama biz reddettik. O sağlıklı olsun yeter, varsın biz uykusuz kalalım.





Ooo baktım da hem uzun hemde bizim için sıkıcı şeylerden bahsettiğim bir yazı olmuş. Birazda bizden güzel bir haber vereyim. Bizim kuzu dün sabah itibariyle parmak boyasıyla ilk şaheserini yaptı. Bizde bu sanat değerini buzdolabının üstünde sergilemeye başladık. Buyrun, kuzunun tek resimlik sergisine hoşgeldiniz
:o)