6 Aralık 2008 Cumartesi

Evdeki gölgem

Aşkım, bizim kuzuyu parka götürdü de bende en sonunda bilgisayarın başına oturup yazı yazmayı başarabildim.Bilmem çalıştığım için mi ne yiğit bana on kat daha düşkün.İşten eve geldikten sonra yiğit uyumadan hiç birşey yapamıyorum.Sanki kuzu onu bırakıp işe gitmemin bana acısını çektiriyor.Ağzında bir söylenme evde benim peşimden dolanıp duruyor.Mutfakta yemek yapmaya çalışıyorsam dibimde çekmecelerle oynuyor. Oynuyor diyorsam en fazla beş dakika. Mutfak çekmecelerinin düzenini mi beğenmiyor ne oyun esnasında ikinci çekmecedeki eşyaları hoop üçüncü çekmeceye koyuyor. Ama bir türlü el çırbıcısıyla ufak mavi huniye bir yer bulamadık onlar doğruca yere fırlatılıyor. O gün biraz şanslıysam tencerelerin olduğu dolaba geçip bir kaç dakikada tencere kapaklarıyla oynuyor. Tabi bende bu arada boş dururmuyum tam hız yemek yapmaya çalışıyorum. Eğer yatak odasını toplamaya çalışıyorsam doğruca makyaj masamın önüne gidip başlıyor söylenmeye ta ki istediği her şeyi teker teker verene kadar... Valla bende pes edip veriyorum kulak pamuğu kutusunu, kremlerimi ve parfüm şişelerimizi... Banyodaysam bir telaş koştura koştura geliyor dibime. (Şu sıralar en favori yerimiz, eğer yiğitcik ortalarda yoksa bilin kesin banyodadır) Önce doğruca küvetin perdesi açılıp kovanın içinde su var mı diye bakılıyor ve şampuanlar teker teker küvetin içine atılıyor. Sonra klozete doğru yönelip klozet kapağını açıp elini içine sokmaya çalışıyor. Tabi buna izin vermediğim için basıyor yaygarayı. Eğer onun odasını toplamaya çalışıyorsam başlıyor uzanabildiği çekmeceleri açıp, dağıtmaya. Badiler, pijamalar, evde giydiği eşofmanları, bezleri saçıyor birer birer ortalıklara... Sonra hızımızı alamayıp gidiyoruz doğruca oyun köşemize ve başlıyoruz oyuncaklarımızı dağıtmaya. Arabalar, kitaplar, kutular, halkalar, mandallar hepsi yer alıyor birer birer dağınıklığın içinde. Salona geçip azıcık dinleneyim ya da ne bileyim uzanıp biraz televizyon seyredeyim dersem aman allahım ne mümkün. Doğruca receıverı gidip kapatıyor. Sonra cd'leri teker teker ortalığa atıyor hızını alamayıp başlıyor ayaklı lambayı sallamaya.Tabi ki olmazsa olmazı yanıma gelip, işaret parmağımdan tutup, doğruca beni kaldırıyor ve bizde başlıyoruz yetmiş metrekare evde bilmem kaç kez dolaşmaya.Uyku vakti geldimi de illa beni istiyor. Eskiden babasının onu uyutmasına izin veriyordu ama son iki haftadır kesinlikle beni istiyor. Yatağında poposuna piş piş yaparak uyutmaya çalışıyoruz arkasını döndüğünde piş piş yapan ben değil babasıysa basıyor yaygarayı.(Bir kere kandırdıkta o yüzden arkasını dönüp kontrol ediyor onu kimin uyuttuğunu benim akıllı kuzum) Allahtan gece uyandığında her zaman beni istemiyor. Muhtemelen uyku sersemi olduğundan onu kimin piş pişlediğini farketmiyor. Bana bu acayip düşkünlüğünü sorduğumda aşkım hariç herkes yaşı gereği normal diyor. Aşkıma göre bunun tek sebebi benmişim. Doğduğundan beri onla öyle bir ilgilenmişim ki kuzuda o yüzden şimdi ben evdeyken sadece benle oynamak ve zaman geçirmek istiyormuş. Bu sözler biraz kıskançlık kokuyor farkındayım, laf aramızda bu aralar baba oğulun arası pek iyi değil. Yiğit babasına asla baba demiyor adıyla bayış (barış) diye sesleniyor. Sizin anlayacağınız ev bu aralar buram buram rekabet kokuyor. Neyse konuyu dağıtmayalım bunu daha ayrıntılı başka bir yazıda anlatırım. Zaman zaman kuzunun bana olan bu düşkünlüğü bende isyan bayraklarını açtırsada hoşuma gitmiyor değil.Varsın ben daha fazla yorulayım kaç sene daha yanımda, dizlerimin dibinde olur ki? Büyüyünce bulana aşk olsun...

Hiç yorum yok: